"merhaba..." atsumu'nun bedenini istemeye istemeye tutan kız bana baktıktan sonra gözleri ışıldıyor.
"merhaba!" diyor. atsumu'dan hızla ayrılıyor. onu seviyor gibi görünmüyor. atsumu'nun bedeni kız kendisinden aceleyle ayrılınca ileriye doğru eğiliyor. panikle onu tutuyorum. "gelmene çok sevindim. ve şimdi gidiyorum." kızın arkasından bir süre bakıyorum. gerçekten de tuhaf bir kız.
"omi-kun'u istiyorum." atsumu'nun boğuk sesini işittiğimde gözlerimi ona çeviriyorum. oturduğu banka uzanıp ağlamaklı sesler çıkarmaya başlıyor. bu, onu ilk kez sarhoş görüşüm. istemsizce gülüyorum. cidden komik çünkü. ağladığı için burnu kıpkırmızı.
"atsumu," diyorum, bankın hemen önünde diz çöktükten sonra. "kiyoomi'den nefret etmiyor muydun sen? eşcinselin teki sonuçta. ne oldu da ismini sayıklamaya başladın böyle?"
gözlerini açıyor ve gökyüzünü seyre dalıyor bir süre. "neden ben değil?" diyor sonra, yüzünü buruşturup. tekrar ağlamaya başlıyor. "neden beni değil de osamu'yu seçti? neden?" ben şaşkınlıkla ona bakarken dizlerini bankta toplayıp bir bebek gibi ağlamayı sürdürüyor o.
"osamu'yu seçtiğini nereden çıkardın?" kalbim o kadar hızlı atıyor ki konuşmakta zorlanıyorum.
"seçti işte. herkes gibi o da osamu'yu bana tercih etti. oysa söz vermişti en çok beni seveceğine..."
buruk bir tebessüm ediyorum.
"sen..." diyorum. "kiyoomi'nin sevdiği ne varsa onu öldürmedin mi atsumu?" gözleri nihayet beni bulabildiğinde yaklaşık bir dakika boş boş suratıma bakıyor. kim olduğumu aradan bir dakika geçtikten sonra kavradığını düşünüyorum.
"omi-kun, sen misin?" sesi fısıltıdan farksız. saat gecenin üçü ve sokaktaki insanlar parmakla sayılacak kadar azlar.
"benim."
bankta yan dönüyor ve elini yanağıma koyuyor. sonra işaret parmağı ile alnımdaki benlere dokunuyor. "her şeyiniz aynı cidden..." diye mırıldanıyor. gülmeden edemiyorum. hâlâ sarhoş sonuçta.
"seni evine bırakayım. üşüteceksin."
"eve gitmek istemiyorum. o ev... yalnızlık kokuyor." gözlerini tekrar yumuyor. "miyo'yu görmek istiyorum." diye mırıldanıyor.
iç çekip işaret parmağımı yanağına bastırıyorum. "öz kızından önce benim ismimi ağzına alman bile doğru değildi zaten. nihayet aklına gelebildi." onu yavaşça kaldırıp kolunun altına giriyorum. "madem eve gitmek istemiyorsun, sen ayılana kadar beklerim ben de. bakalım ayıldığında da şimdi söylediklerine sadık kalacak mısın?"
onu arabaya zar zor taşıyorum. arka tarafa yatırana kadar da ömrümden ömür gidiyor. sürücü koltuğuna oturduğumda biraz soluklanıyorum bu yüzden. "hayvan herif. bu kadar kasa ne gerek vardı sanki?"
arabayı çalıştırıyorum ama evine sürmüyorum. sarhoşken insanlar dürüst olur derler ama yine de atsumu'ya güvenemiyorum. saçmalıyor mu yoksa ciddi mi bunu öğrenmek istiyorum.
şehrin büyük bölümünü görebileceğimiz bir tepeye çıktığımızda arabayı park edip kollarımı direksiyona koyuyorum. kendimi kötü hissettiğim her an bokuto beni buraya getirir ve şehri ayaklarımın altında hissederim.
derin bir nefes alıp verdikten sonra torpidodaki sigara paketini ve çakmağı alıyorum. arabanın içinde içemeyeceğim için de dışarı çıkıp arabanın önüne geçiyorum. öyle çok içen biri değilim aslında. sigara da bana değil kiyoko'ya ait.
kaputa yaslanıyorum. hava soğuk ama umurumda sayılmaz. kendime gelebilmek için biraz soğuk yemem gerekiyordur belki de.
üçüncü sigaramın yarısında iken arabadan bir ses geliyor. hafifçe arkama dönüp dışarıya çıkan atsumu'ya bakıyorum. şaşkın görünüyor. beni gördüğü için de, burada olduğu için de şaşkın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kırmızı kapaklı anı defteri # sakuatsu
Hayran Kurgu# angst degil sakuatsusuz son. ❝miyo sadece senin kızın değil.❞ mutlu son mu? söz veremem.