Bölüm 7~ Davetsiz Misafir

1.9K 210 61
                                    





Herkesin hayatında olmazsa olmaz şeyler mutlaka vardır. Kimisi kitaplarından ayrılamaz, kimisi kıyafetlerinden, kimisi de ailesinden. Ben ise yemeklerden ayrılamıyordum. Yemekler ve tatlılar hayatımdaki olmazsa olmaz şeylerden. Sanırım ben yemek için yaşayanlardandım.

Ordugahta, askerler ile beraber öğle yemeği yiyorduk. Menüde etli sebze yemeği ve yoğurt vardı. Tatlı olarak da muhallebi benzeri sütlü bir tatlı vardı. İtiraf etmeliyim ki yemekler çok güzeldi. Sabahın erken saatlerinden beri burada askerler ile beraber talim yapıyorduk ve ben hem yorulmuş hem de acıkmıştım. Canım midem bayram ediyordu.

“Komutan Riven ordugah ile ilgili herhangi bir  sorun var mı?”

Karşımda Komutan Riven onun yanında Dövüş hocası Vincent, yanımda ise Sam vardı. Bana cevap vermek için ağzındaki lokmayı hızla yuttu.

“Hayır Prenses Cassie herhangi bir sorun yok. Her şey olması gerektiği gibi.”

Memnun olmuş bir gülümseme ile tatlıya kaşığımı daldırdım. Tadı çok güzeldi. Ağzımda yumuşacık bir his bırakıyordu. Acaba aşçılardan tarifini alıp saraya mı götürsem?

“Abartma istersen.”

Tatlıyı da bitirdikten sonra tepsimi ileri ittirdim ve ağzımı sildim. Birdenbire ayağımda bir dokunuş hissettim. Hafif irkilsem de çaktırmadan kimin yaptığını anlamaya çalıştım. Vincent gözleri ile çıkış kapısını gösterdi.

“Size afiyet olsun.” Diyip ayağa kalktım.
“Nereye?” Meraklı kardeşim Sam'in ağzına bir tane yapıştırmak istesem de bunu yapmadım.

“Alanda dolaşacağım Sam.” Vincent'da hemen ayağa kalktı.

“Size eşlik edeyim Prenses.” Hay hay der gibi başımı salladım ve beraber yemekhaneden çıktık.

“Neler oluyor?” Vincent bana doğru biraz yaklaşıp fısıldadı.

“Uzaklaşalım.” Kalabalıktan uzaklaşmak için yürümeye başladık.

Ordugah çok büyük bir yerdi. Burasının bir kasaba büyüklüğünde olduğunu söyleyebilirdim. Alanda üç katlı dev yemekhane binası, altı adet yatakhane binası vardı. Ayrıca eğitmenlerin kaldığı küçük kulübe tarzında evler vardı. Binlerce askerimiz olduğu için talim alanlarımız da genişti.

Şimdi ise öğle molasında olduğumuz için askerlerin çoğu ya yatakhanede ya da yemekhanede takılıyordu.

Nihayet kimsenin olmadığı bir yere geldiğimizde ellerimi arkamda birleştirdim ve Vincent'a döndüm.

“Kötü bir şey mi var?”

“Prenses Cassie çok garip şeyler oluyor.” Kaşlarımı çattım. Ne demek istediğini anlamıyordum.

“Nasıl yani?” Etrafını bir kez daha kontrol etti ve bana yaklaştı. Fısıldayarak konuşuyordu.

“Birileri ölüyor Prenses. Aylardır çevrede cesetler buluyoruz. Kral George cesetlerden kimsenin haberi olmasın ben araştıracağım dedi ama kimse kılını kıpırdatmıyor.” Yüzüme yerleşen dehşet ifadesiyle ona yaklaştım.

“Ne demek birileri ölüyor?” Ellerini önünde birleştirdi.

“Ölen kişilerin bedenlerinde anlamını bilmediğimiz garip tasvirler var. Bazıları bıçak ile yapılmış, bazıları yakılarak. Ve hepsinin vücudunda, tam göğüslerinin ortasında pençe izi var.” Bu nasıl olabilirdi? Aylardır birileri ölüyordu ve babam nasıl sessiz kalabilirdi? Bu imkansız! O bir Kral elbette bunu araştırıyor olmalı.

“O oğlunun ölümünü bile araştırmadı Cassie.”

“Belki de gizli bir soruşturma yürütüyordur.” Başını umutsuzca iki yana salladı.

“Gizli soruşturma yürütüyor olsaydı muhakkak haberim olurdu. Biliyorsunuz ki ben de özel ekipteyim.” Başıma aniden giren keskin ağrı ile elimi alnıma koyup ovaladım.

“Peki bulunan cesetleri ne yaptınız?”

“Kral George sonradan incelemek için cesetleri bir depoda tutuyor. Vücut bütünlüğü bozulmasın diye de büyücüler büyü yapıyorlar.” O cesetleri kendi gözlerim ile görmem gerekiyordu.

“Bu bahsettiğin depo nerede?” Gözlerini kocaman açarak etrafı yeniden kontrol etti.

“Oraya gidemeyiz. Gören olursa biteriz. Yerinin gizli kalması gerekiyor.” Göz devirdim. Fazla korkak davranıyordu.

“Beni oraya götür demiyorum. Sadece yerini soruyorum. Merak etme sana bir şey olmayacak.” Kararsız kalmış gibi gözümün içine baksa da konuştu.

“Cadı Krallığında.”

“Ne? Cadı Krallığı ne alaka?” Gerçekten her taşın altından cadıların çıkmasından bıkmıştım.

“Bu şekilde öldürülen cesetler orada da varmış sanırım. Kral Renor ve Kral George güç birliği yapıp konuyu araştıracaklardı ama kimse bir şey yapmıyor.”

“Deponun tam yerini tarif et bana.”

“Oraya mı gideceksiniz.”

“Vincent!” diye sessizce bağırdım. Bana cevap vermek yerine saçma salak sorular sorması sinirimi bozuyordu.

“Lafı dolandırmayı kes ve şu lanet olası deponun yerini tarif et.” Yutkundu. Korkuyordu ama onun başına bir şey gelmeyecekti.

“Yıldız Tozu Ormanının tam ortasına inşa edilmiş. Orman merkeze ve köylere uzak olduğu için kimsenin yolu düşmüyor. Bu yüzden deponun önünde sadece iki tane asker bekliyor.”  Ona sakince kafa salladım. Göz ucuyla Sam'in buraya doğru yürüdüğünü gördüm.

“Oraya cesetleri götüren sen misin?” Olumlu anlamda kafa salladı.

“Sen sessiz kalmaya devam et. Ben bu konuyla ilgileneceğim. Hadi dikkat çekmeden gidelim şuradan.” Sam yanıma gelince ona gülümsedim. Sonra ise Vincent'a döndüm.

“Vincent sen gidebilirsin.” Reverans yapıp uzaklaştı. Sam ile beraber yavaş yavaş talim alanına yürümeye başladık.

“Ne konuşuyordunuz?” Omuz silktim.

“Hiçbir şey. Sadece askerlerin eğitim programı hakkında bilgi veriyordu.”

“Anladım.” Dedi ve devam etti.
“Ne zaman yola çıkacağız?”

“Saray’a haber gönderdim. Bu gece buradayız.” Kaşları hafifçe çatıldı. “Ne, neden?” İşaret parmağım ile onu gösterdim.

“Çünkü siz bayım bir prens olduğunuzu iyice unuttunuz. Akşama kadar askerler ile eğitim yapacaksın ve bundan sonra sık sık ordugaha gelip eğitimlere katılacaksın.”

“Buna sen mi karar vereceksin?” Tabiiki de der gibi başımı salladım. “Evet ben karar veriyorum. Öğle molası bitti. Hadi geç kalma. Ben de eğitmenler ile bir toplantı yapacağım.” Gözlerini kısarak bana baktı.

“Vicdansız, kötü abla. Evil!”

“Evil ne demek?” Talim alanına koşmadan önce konuştu. “Eski elemental dili olarak ŞEYTAN.” Dedi ve talim alanına koşmaya başladı.

Düşler Gezegeni || Ölü VeliahtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin