2. Antares

8.6K 703 1.3K
                                    

Bolshiee, Wish I Never Loved You

Bazen bana bin yıl sürmüş gibi gelen uykulardan uyanırdım. O uykularda başka birilerinin kılığına girer -hatta kendimi bir süper kahraman olarak gördüğüm de olurdu- yaşanması güç olaylarla karşılaşırdım. Gözlerimi açtığımda ise her şey biterdi, bunun bir rüya olduğunu bilirdim. Şimdi neden öyle hissedemiyordum? Oysa rüyadan uyandığımda hissettiğim şeylere benzer şeyler hissediyordum. Sanırım bu benim gerçek ile hayal arasında kaldığım, hiçbir şeyi ayırt edemediğim bir andı.

Akrebin Kalbi. Tam olarak bunu söylemiştim. Bu da neydi? Bilmiyordum.

Sımsıkı kapattığım gözlerimi araladım. Burnuma gelen o kokuyla yüzümü buruşturmak istedim. Sanki o duvardan geçerken bedenim yanmıştı, yanan derimin kokusunu soluyordum. Başımı iki yana sallayarak düşüncelerimi toparlamaya çalıştım. Ayağımın altındaki zemin sıcaktı. Parmaklarımdaki yangını hissediyordum.

Gözlerim zemine indi, siyah bir taşın üzerindeydim sanki. Bu taş yanıyor muydu? Bakışlarımı zeminden ayırıp etrafıma baktım. Gözlerim irileşirken göğsüm patlayacakmış gibi havalandı. Ashton neredeydi? Konuşmuyordu.

Karanlık mağaranın taş duvarları ıslak görünüyordu. Zeminde yarıklar vardı, o yarıklardan kırmızı bir sıvının aktığını fark etmiştim. Lav mıydı?

Burası da neresiydi?

"Dikkat et," diyerek atacağım o adımı engelledi Ashton. Sesini duymak beni ilk defa rahatlatmamıştı. Duyduğum ses onun sesine yabancı gibiydi, korku vardı. "Bu nasıl olabilir?"

Zeminden tavana yükselen kirişlerden de zemindeki gibi kırmızı bir sıvı akıyordu. Göz bebeklerimin korkuyla irileştiğine emindim. Yavaşça kirişe yaklaşıp daha dikkatli baktığım sırada Ashton kolumu tutmaya devam ediyordu.

Lav.

Bir yanardağın içinde olmadığıma emindim. Peki bu nasıl olabiliyordu?

Beton zemin yavaşça sarsılınca Ashton'ın koluna yapıştım. "Gidelim."

"Artık bunun için geç," dediğinde gözlerimi yüzüne çevirdim. Omzunun üzerinden geriye bakıyordu. Bakışlarını takip ederek arkama baktığımda bir boşlukla karşılaştım. Titreyen bedenimi yavaşça döndürdüm. Gördüğüm şey yerde ve tavanda olan lavdan daha korkunçtu. Birkaç adımdan sonrası yoktu, sonrası bir çukurdu. Zeminden ince şeritler halinde akan lav, o çukura doğru ilerliyordu. Korkarak bir adım attım, gözlerimi çukura doğru indirdim. Dibi görünmüyordu, zifir karanlıktı.

"Asthon," diye fısıldarken sertçe yutkundum, ne diyeceğimi bilmiyordum.

"Duvar kayboldu," diye gergin bir sesle fısıldadı. "Şimdi nasıl döneceğiz?"

Duvardan gelen o cızırtılara benzer seslerin bu derin çukurdan da geldiğini fark ettim. Kanım bedenimde aşağı süzülen lav gibi dolanıyordu. İçeride yankılanan bir ses duyduğumda ikimiz de kasılarak donup kaldık. Yerdeki küçük taşların ezilme sesi doluyordu kulaklarıma. Burada biri mi vardı? Bu düşünce korkuyu daha derin hissetmeme neden oldu. Ashton, koruyucu bir tavırla bedenimi arkasına alırken sırtını bana dönmüştü. Arkamda ne vardı bilmiyordum ama abimin gerilen sırtını sırtımda hissedebiliyordum.

Adım sesleri durmadı. Titreyen elimi abimin koluna bastırırken yavaşça döndüm. Ashton'ın kolu yüzüme yakın olduğundan ileriyi tam olarak göremiyordum. Mağaranın girişinde soluk bir ışık vardı. Işığı yararak bize yaklaşan silüeti gördüğümde irkilerek Ashton'a daha da yaklaştım. Simsiyah silüetin gözleri kırmızı bir ışık gibi parlıyordu. Adım sesleri gürleşiyor, silüet yavaşça beden şeklini alıyordu.

AKREBİN KALBİ (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin