♪The Rose-ILYSB♪
Hadi bakalım, pamuk eller yorumlara ve o küçük, sizin gibi tatlış yıldıza melxmwlmz
İyi okumalar dilerimm💙
Deftere bir gün doğumunun manzarasını çizerken kapının çalınmasıyla kafamı kaldırıp baktım. Benden bir cevap gelene kadar girmeyeceğini anlayınca merakla "Gir?" dedim. Kapı en sonunda açılmış, ardından gülümsemesiyle parıldayan bir adet Hoseok belirince benim de yüzümde gülücükler açmıştı.
"Günaydınlar çiçeğim, kahvaltı yaptın mı?"
Bana ismimden dolayı direkt çiçeğim demesi midemin değişik bir şekilde kasılmasına sebep oluyordu. İşin garip yanı bu kasılmalar çok da rahatsız edici değildi. Ayaklanıp defteri kapattım ve "Hı hı.." diye onaylayan sesler çıkardım. O da yanıma gelip kolunu omzuma attı ve "O zaman spor vakti!" diyerek neşeyle konuştu.
Ben de ona ayak uydurup gülümsedim ve birlikte odadan çıktık. Annem işinden dolayı artık yanımda kalamıyordu. Zaten onun gitmesini bir nevi ben de istemiştim. Çünkü burda onu yorgun bir şekilde görmek beni daha da kahrediyordu. En azından eve gidip az da olsa dinlenmesini ve biraz da kendi hayatıyla ilgilenmesini istiyordum. Benimle bu kadar çok uğraşması ve kendini yıpratması beni bitiriyordu. İlaç tedavilerinden dolayı beni de çok fazla göremiyordu, o yüzden böylesi daha iyi olmuştu. Hem benim açımdan hem de onun...
"Sessizsin?"
Daldığım düşüncelerden sıyrılıp yüzümü Hoseok'a çevirdim. Bana dönmeden karşıya bakmaya devam edince ben de geri önüme dönerek iç çektim. "Ailemi düşünüyordum.." Aile demişken, Hoseok'u hiç ailesiyle birlikte görmemiştim. Sormak istedim ama son anda kendimi tuttum. Belki canını yakacak bir şeye neden olabilirdim.
"A doğru, sabah anneni göremedim." Asansöre binip sıfıra bastım, o da bakışlarını bana çevirmişti. "Eve gitti. Haftada birkaç defa beni ziyaret edecek." Anladığını belli edercesine mırıldandı ve kendi düşüncelerine dalarken yakaladım onu. Bana henüz söylemediği, tam olarak içini dökmediği birçok konu olduğunun farkındayım. Henüz erken belki ama yine de bana anlatmasını isterdim. Üstünde çok fazla yük vardı ve yardım kabul etmiyordu. Elinden gelirse o hep yardımda bulunuyordu ama kendisini zayıf göstermekten kaçınıyor, destek çıkılmasına izin vermiyordu.
Asansör kapılarının açılmasına saliseler kala uzanıp yanağına bir öpücük kondurdum ve o henüz bir tepki veremeden açılmış olan kapılardan kendimi dışarı attım. İki gün önce yaşananların yanında belki bu hiçbir şeydi ama yine de utanmıştım.
Bir süre onun peşimden geldiğine dair bir ses çıkmadı. Meraklanıp tam döneceğim sırada bu tarafa doğru yarı koşar bir şekilde gelen ayak seslerini duydum. Ben de hafif gülümseyerek yürümeye devam ettim. Kısa sürede omzuma atılan bir adet kolla bakışlarımı Hoseok'a çevirdim. Gözlerinde bariz bir şaşkınlık vardı ama mutlu olmadığını da söyleyemezdim. "Bu öpücüğü neye borçluyuz?"
Omzumu silkip önüme döndüm ve "Hiç, sadece yanımda olduğun için ve seni tanımama izin verdiğin için." diye karşılık verdim. O beni daha da kendine çekerken derin bir nefes alıp verdi. "Asıl ben şanslıyım, karşına çıktığımda beni kovalayarak uzaklaştırmadığın için."
Spor salonuna ulaştığımızda benden ayrılıp kapıyı açtı ve geçmem için elini uzattı. Başımla teşekkür edip gülümsedim ve içeri girdim, o da ardımdan girmişti. "Düşünmüyor değildim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Happiness Virus〆JHS
Fanfiction"Her şey bitmek için başlar." Bizim hikayemiz de böyle başladı... Sonunda biteceğini biliyorduk, yine de başlamıştık. ☼ "Artık daha çok gökyüzüne baktığımı fark ettim." Hoseok aramızdaki sessizliği bozarken başımı salladım ve "Bir tek o kaldı çünkü...