3. İkinci Gardiyan

6.5K 562 944
                                    


MADDI VTS, Hear Me

Korkunun tek bir bedene sahip olmadığını, istediğinde kendini sayısızca bedene bölebildiğini öğrendiğimde bir bahçede tek başıma oturuyordum. O an korku bedenimde bin farklı şekilde geziniyordu ama bunu o gün yenmiştim. Bundan şikâyet etmemiştim. Şikâyet edebileceğim bir yaşantım da olmamıştı. Aksine güzel bir hayat yaşamıştım. Herkes gibi üzüldüğüm, kırıldığım ve keşke dediğim anlar olmuştu fakat geriye dönüp baktığımda yüzümde buruk bir ifade oluşmuyordu. Biraz özlem dışında.

En çok istediğim şeylerden biri de babamı tanıyabilmekti. Korkumun bedene büründüğü anlardan biri buydu. Annem ondan bahsederken sürekli gülümser, onu nasıl özlediğinden söz edip dururdu. Ashton bu konuşmalara hiç dahil olmazdı. Onun ağzından babamla ilgili pek bir şey duyamazdım. Tıpkı annemin ölümünden sonra annemle ilgili hiçbir şey duyamamam gibi... Benim onlar hakkında saatlerce konuşmak istememin aksine o hiç istemezdi, onları bir sır olarak kendine saklıyor gibiydi.

Taş korkuluğa ellerimi bastırıp ağırlığımı ellerime verirken gözlerim karanlık şehirde turluyordu. Zor bir gece geçirmiştim. Düşüncelerim hep çıkmaz bir sokağa giriyor, geri dönmek zorunda kalıyor, geri döndüğünde geride kalan düşüncelerimle birbirine giriyordu. Bütün gece bana yabancı olan o yatakta uzanmış, Noris'in söylediklerini düşünüp durmuştum. Hissettiğim o şaşkınlığı, korkuyu ve diğer hisleri üzerimden biraz olsun atabilmiştim. Şimdi kendimi daha sakin hissediyordum. Zor geceyi sabah ettiğimde her şey aynıydı, sonra koca bir günü de tek başıma devirmiştim. Ashton'ın neden yanıma gelmediğini bilmiyordum, Noris de gelmemişti. Dün buraya ilk geldiğimde odamdaki o kapıyı, o kapının ardındaki büyük terası fark edememiştim. Şimdi o terasta durmuş, bana yabancı olan, önümde uzanan şehri izliyordum.

O mağaradan çıktıktan sonra gördüğüm, havada asılı duran kayalar buradan bakınca daha yakınmış gibi hissettirmişti. Gözlerim o kayaların arasında parlayan siyah elmasa kaydı. Siyah bir elmas gibi parlayan o devasa şatonun bütün pencerelerinden kırmızı bir ışık yayılıyordu. Orada birilerinin yaşayıp yaşamadığını merak ederken esen rüzgârla ürperdim, kollarımı bedenime sardım.

Şatodan aşağı doğru inen bir merdiven vardı. Sahiden oraya ulaşmak için o binlerce merdiveni çıkanlar oluyor muydu? O kadar tuhaf bir durumdaydım ki şu an durup düşünebildiğim şey yerden gökyüzüne doğru uzanan merdivenlerdi. Gözlerimi devirirken elimi koluma sürterek kolumu okşadım.

Aniden gökyüzünü inleten bir sesle kaşlarımı çatarak kayalara doğru baktım. Az önce incelediğim o şatodan havalanan bir şey gördüğümde dikkat kesilmiştim. Birkaç saniye sonra onun koca bir kartal olduğunu gördüm. Görüntüsü beni korkuturken geriye doğru adımladım. Kartal göğü inleten sesler çıkararak bulunduğum yere doğru süzülüyordu. Hissettiğim korku katlandı, yerimde donup kaldım.

Kanatlarını her çırpışında kuvvetli bir rüzgâr estiriyordu sanki. Yönünü hafifçe değiştirip odamın bitişiğindeki uzun kulenin tepesine doğru uçmaya başladı. İrileşmiş gözlerle ona bakarken kulenin tepesindeki kare şeklindeki boşluktan içeri girdi. Titreyen bedenime sert bir komut verip odaya doğru koştum, içeri girip kapıyı çarparak kapattım ve kilitledim. Kalbim o binlerce merdiveni durmaksızın çıkmışım gibi şiddetle göğsüme vuruyordu.

Yatağın üzerine çıkıp bacaklarımı göğsüme doğru çektiğim sırada odanın kapısı açıldı. Ashton, yüzündeki telaşla bana doğru adımlarken gözlerimi durmadan kırpıştırarak ona bakıyordum.

"İyi misin?" diyerek yatağın üzerine çıktı. Başımı sallarken ona doğru kaydım, sorgusuz beni kollarının arasına çekti. "Odandan ses duydum, bir şey mi oldu?"

AKREBİN KALBİ (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin