ZİFİR
1. BÖLÜM
-
Önümdeki dosyada gözlerimi gezdirmeye devam ederken tekrar çalan telefonuma sinirle bir bakış atıp meşgule attım. Dosyadaki sayfaların birini daha çevirdiğimde önüme düşen fotoğrafta kalmıştım, bakışlarımı çeviremiyordum. Gözlerim hedefimin üzerinde geziniyordu ve bu benim nedensizce içimi gıdıklamıştı. İlk görevim değildi belki ama bu görevim diğerlerine pek benzemiyordu. Hatta hiç benzemiyordu.
Efkan Dağdelen. Dağdelen holding grubu yönetim kurulu başkanı, aynı zamanda da sahibi. 29 yaşında. Babası Mustafa Dağdelen'den devraldığı krallığı devam ettiren, oldukça yakışıklı ve zeki bir adam. Birçok sempozyuma katılıp konuşmalar yapan, insanların hayatına dokunan klasik bir jön. Her genç kızın hayalini kurabileceği bir adam, belki buna ben bile dahildim.
Fotoğrafında gözlerimi gezdirmeye devam ettim. Keskin yüz hatları vardı ama hafif bir gülüş attığı için o kadar da ciddi durmuyordu. Esmer teni ve sakalı ona ayrı bir hava katmıştı. Bu güzel görünüşü ona ayrı bir özgüven katmış olmalı ki her fotoğrafı 'ben en iyisiyim' diye bağırıyordu. Kendinden emin bir adamdı, bu çok netti.
Bütün tablo buymuş gibi gözükse de hayır bu değildi. Bu adam belki de Türkiye'de dönen kara paranın kaynağına ulaşacağımız tek adamdı. Babasından devraldığı krallık yalnızca bir holding değil, aynı zamanda bir bataklıktı. Çok zeki bir adamdı, o kadar zekiydi ki hiçbir açık vermeden hayatına devam ediyor bir de çok masummuş gibi herkesi kendisine hayran bırakıyordu. Onun tek açığı babasıydı, bu da onun farkındaydı.
Efkan'ı fark etmemizi sağlayan şey babası Mustafa Dağdelen'di. Her yaptığı işte birçok açık vermeye başlamıştı ve Efkan her defasında bir şekilde arkasını toplamış, üzerini örtmüştü. Üzerini örtene kadar da Dağdelen'ler çoktan polisin dikkatini çekebilmişti.
Bu yüzden hedef belliydi, Efkan Dağdelen alt edilecek ve kara paranın kaynağına çökülecekti. Hedef belliydi belli olmasına da bu hedefe ulaşmak oldukça zor olacaktı. Karşımızda çok zeki bir adam vardı ve tek bir plansız hareketimiz bizi uçuruma sürükleyebilirdi. Hatta bizi değil, beni.
"Alin komiserim, baş komiser sizi odasında bekliyor." Önümdeki dosyayı hızla kapattığımda elimi alnıma götürdüm. Saat akşamın 7'si olmuştu ve ben yorgunluktan bayılmak üzereydim. Bir an önce şu işleri halledip evime gitmek ve uyumak istiyordum.
Koltuktan kalktıktan sonra önümdeki dosyayı çekmeceme koyup çekmeceyi kilitledim. Bir elimle saçlarımla oynadıktan sonra odanın çıkışına gidip baş komiserin odasına yöneldim. Kapısını tıkladıktan sonra gir sesini duyunca içeriye adım atıp kapıyı arkamdan kapattım ve dimdik karşısında dikilmeye başladım. Biraz daha çalışırsam muhtemelen dimdik duruşum son bulacak tam o noktaya yığılacaktım.
"Alin inceledin mi dosyayı?" İncelememe ihtimalim varmış gibi konuşuyordu. Öyle bir ihtimal yoktu, bunu da kendisi çok iyi biliyordu. "İnceledim baş komiserim."
"Bu iş için neden Alin? Bence bu iş Alin için uygun değil." Ömer'in odadaki varlığını konuşmasıyla fark etmiş olmam bana komik gelse de kurduğu beni hafife alan cümlesi yüzünden buna gülemeyecektim. Bu görev ne demek benim için uygun değildi? Buna o mu karar veriyordu? "O niye Ömer? Görevi yoksa sana mı vermeliydik?"
"Böyle bir şeyin mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz baş komiserim ama ekipte bir sürü kadın var. Neden onlardan biri değil de Alin?" Bunun benimle derdi neydi? Ne vardı bende?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİFİR
Teen FictionBaşarılı bir polis olan Alin Dinçer, Türkiye'nin kara para aklayan adamlarının liderini ele geçirebilmek için Alin Çağıran karakterine bürünmüştü. Lidere ulaşmak için masanın en büyük güçlerinden biri olan Efkan Dağdelen'i alt etmesi gerekiyordu. P...