Bölüm 4 🔮

2.3K 369 618
                                    

Sabahın ilk ışıkları ile Serdar nöbetini devredip jandarmadan çıktı. Bu gün eve yürüyerek dönüyordu. Elleri cebinde, dağınık kahve saçları ve uykulu gözleri ile derin bir nefes alıp verdi. Ayakları uykusuzluğun verdiği rehavet ile yerdeki çakılların üzerinde sürtünerek ilerliyordu. Cebinde ki son sigara gelince aklına çıkarıp siper ettiği eli ile yaktı ve dumanı çekti.

O yürürken Ayfer hiç uyumadığı gecenin sabahında, hala yatağında uzanmış tavanı izliyordu. Dönüşen bedeni ile beyaz elbisesi yine üzerinde bolca durarak güzel fiziğini gizliyordu.

Kalkıp üstünü değiştirmek için dolabını açtığında elle tutulur 2-3 kıyafetten başka bir şeyi olmadığını gördü. Ev için aldığı para ile bir şeyler almaya kara vererek hazırlanmaya başladı. Üzerine bir kaç şey geçirirken gözü komodinin üzerindeki fotoğrafa kaydığında eğilip fotoğrafı eline aldı. Ayaz'ın olduğu kısmı yırtıp ayırırken Serdar'ın resmine bakıp tebessüm etti ve komodinin çekmecesine koydu.

Kapının açılma sesi ile bir kaç saniyede aynada kendine bakıp saçını düzeltti ve kapıya yöneldi. İçeriye giren Serdar ile aynı anda Ayfer de odasından çıkmıştı. Karşı karşıya geldiklerinde Ayfer Serdar'ı süzdü istemsizce. Dağınık saçları, üzerindeki beyaz tişörtü ve eşofmanı ile daha çekici göstermişti onu. Sıcak kahvelere bakıp tebessüm etti.

"Günaydın."

Serdar şaşkındı, Ayfer de son bir kaç gündür farklılıklar olduğunu görüyordu ama henüz bir anlam verememişti.

"Sana da günaydın Ayfer."

İkisi de bir birine selam verdikten sonra yan yana geçtiler gidecekleri yöne doğru. Ayfer kendine hakim olamadı ve elini hafifçe kaldırıp Serdar'ın eline dokundu. Belki bu küçük dokunuş yalnızca salise sürdü ama bir ömür geçti aralarında.

Serdar durmak istedi, dönüp de sarılmak istedi. Annesine hiç sarılmamış bir çocuk ne hissederdi? İşte tam da bu hissi öğrenmek istedi. 30 yıl önce kaybettiği annesi bir gün karşısına çıkmış ve her günde karşısına çıkmaya devam ederken uzak durmak çok zor geliyordu. Ama yapmadı, yapamadı. Küçük çocuk dizindeki kanayan yarası, gözünde yaşı ile ilerledi.

Ayfer ise dokunurken zihninde de geçmişi görmek istemişti aslında ama buna pişman olmuştu bile. Çünkü Serdar'ın şimdiye kadar görmediği nişan yüzüğüne dokunmuştu. Ne de lanet etmişti dokunduğu eline. O saniseler içinde zihninde Şeyma'yı görürken yüreğinde ise umutsuzluk çanları çalmaya başlamıştı. Görmek isteyeceği son şey bu olmalıydı. Hem duygularına anlam veremiyor hem de Serdar'a karşı koyamıyordu. Duyguları ile aklı arasında o kadar sıkışıyordu ki bu son bir kaç gün kendini anlamakta zorlanıyordu.

İkisi de geçti gitti ama giden sadece bedenlerdi, kalan ruhlar ise kırıktı.

Biri, kaybettiği annesini gözü yaşlı arayan küçük bir çocuk gibiydi. Bir labirentte koşuyordu adeta, ne çıkışı ne de annesini bulabiliyordu. Elinde elma şekeri ile gözleri ağlamaktan kızarmış çocuk "Anne!" diye bağırıyordu yüksek duvarların ardından ama kimse duymuyordu.

Diğeri ise savaş meydanında kalbine saplana zehirli bir ok ile kalakalmıştı ortada. Kurşunlar geçerken etrafında o neye uğradığını anlamaya çalışıyordu. Ne ileri ne geri gidebiliyordu. Okun ucunda ki zehir yayılırken vücuduna hangi tarafı seçeceği belli değildi. Ya iyiler ile iyi ya da kötüler ile intikam.

 Ya iyiler ile iyi ya da kötüler ile intikam

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
BüyüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin