multimedya Emre.
"Kadınlara yönelik patolojik nefret." cümlesi kafamı kurcalıyordu. Patolojik ne diye baktım bu kez. O da hastalık demekmiş. Yani kadınlara yönelik hastalıklı nefret. Hastalığı, kadınlardan nefret etmesiyse neden evleniyordu ki? Gey mi olurdu? Kadınları sevmediğine göre... Ama araştırdıkça alakası bile olmadığını fark ettim. Bu feminizmin tam tersi gibiydi. Tabi erkek düşmanı kadınlar, erkeklerle birlikte olmaya hevesli değillerdi ama kadın düşmanı erkekler farklıydı. 'Mizojinistler cinsel ilişki sırasında kadını aşağılamayı ve fiziksel acı vermeyi severler.' Bu cümle, her kız da az çok olan ilk gece korkusunu ben de fobiye çevirmişti. Bugün arabadaki davranışlarını hatırlayınca yine iki bacağımı sıkıca bir birine kapattım.
Kapı çalınınca "Bir dakika." diyip telefondaki arama geçmişini sildim. Sonra "Gir." dedim. Gelen Tufan'dı. Telefonunu ona uzattım. Aldı ama gitmedi sinir şey. Ne var der gibi bakınca sırıtarak konuşmaya başladı.
"Çok altın almışlar sana."
"Eee?"
"Onlar sana hediye yani karışamaz sonuçta. Abla kız, versen onları satsak da bana LPG'li yerli bir araba alsak ya. Ben de hem elalemin arabasına heves etmem. Ondan geldi bu işler hep başımıza. Benim arabam olsa alır mıydım hiç o delinin anahtarlarını?"
"Ulan yüzsüz it! Senin, benim günlerdir ne yaşadığımdan haberin var mı? O herif harbi hasta! Ama ben onun karısı oluyorum senin yüzünden! Tutmuş dediği şeye bak! DEFOL LAN! DEFOOOOOOOL!!!!!!" Elimde ahşap askıyla Tufan'ı odamdan kovdum. Malın odamdan çıkarken tek dediği "Ne bağırıyorsun be! Sorduk sadece." idi.
Üstümü değiştirip yatağa girdim. Son günlerdeki sürekli uyuma yöntemim olan ağlayarak uyumaya başladım. Sabah yine annemin sesiyle uyandım.
"Kalksana artık!"
Yastığımın altından telefonumu çıkardım. Daha saat 8'di. İşi gitmezken niye bu kadar erken uyanıyordum ki?
"Çok erken daha anne."
"Çocuk kapıda seni bekliyor yine."
Bir anda gözlerimi açıp yatakta doğruldum. Sabah sabah niye gelmişti bu? Şortlu yazlık pijama takımımla hemen evin kapısına çıktım. Arkası dönüktü.
"Günaydın." diyince bana döndü ve alayla "İyi ki sürtük değilsin(!)" dedi.
"Ne?"
Yanıma yaklaşıp pijamanın üstü olan toz pembe atletin içinden -sabah serinliği nedeniyle- belirginleşen göğüs ucumun tekini sıktı. Gözlerimi kocaman açmaktan başka tepki veremedim. Canım yandığı için yüzümü buruşturup ondan uzaklaşmaya çalıştım ama deli bırakmıyordu göğsümü. "Bırak yoksa bağırırım." diye acizce fısıldadım.
Göğsümü bıraktı ama kolumu tutup "Bunun için öyle giyinmedin mi?" dedi.
"Hayır tabi ki de ne saçmalıyorsun?! Pijama bu hem." Gece sutyenimi çıkartıp da yatardım ben hep.
"O zaman kapıya niye böyle çıkıyorsun?"
"Ne istediğini öğrenmek için geldim? Bekleme diye."
Ne kadar ona kızmış ve güçlü gözükmek istesem de sesim aciz ve ürkek çıkıyordu. Deli, deliyi görünce sopasını saklarmış misali kimseden çekinmeyen ben, ondan korkuyordum.
"Git, giyin, gel. Evi-MİZE gideceğiz."
"Ne?! Evlenmedik biz, nişanlıyız! Deli midir ne..." Cümlemi tamamlamadan yaptığım hatanın farkına vardım. "Lafın gelişi yani. Deyim sonuçta. Herkese denir ya..." diye durumu toplamaya çalıştım ama nafile. Kızmıştı bir kere. Kulağıma eğilip "Bir deyim daha var: 'deli mi sikti seni?' diye ben de sana onu öğreteceğim." diye fısıldadı. Yine bacaklarımı sıkı sıkı kapattım. Dün okuduklarımdan sonra onunla yalnız kalmak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ(RAFTA)
RomanceAnnem ve babam, bana karşı hiçbir zaman, o sevgi dolu ve ilgili anne babalar gibi olmadılar.O yüzden ben de küçüklüğümden beri kendimi, rengârenk hayaller kurarak mutlu etmeyi öğrendim.En sevdiğim hayalin rengi ise beyazdı.Beyaz bir gelinlik... Beya...