tavsan

2.3K 200 125
                                    

"Beomgyu?"

Yeonjun yaklaşık yarım saattir odasının zemininde uzanan ve karalar bağlamışçasına tavanı izleyen arkadaşını dürtmüş ve Beomgyu rüyadan uyanırmışçasına Yeonjun'a dönmüştü.

"Ne oldu?"
"Geldiğinden beri bayağı bir dalgınsın ne oldu aşık falan mı oldun sen?"

Yeonjun 'Aşk' kelimesini yüzünü buruşturarak cümlesine katarken Beomgyu'nun yüzü düşmüş ve gözlerini yeniden tavana dikmişti. Yeonjun'u yıllardır tanıdığından ötürü aşktan nefret ettiğini biliyordu. Yeonjun'a göre bu tam olarak bir nefret sayılmazdı yalnızca inanmadığını savunuyordu ama Beomgyu konu ne zaman açılsa Yeonjun'un tepkilerini izlediği için bunun apaçık bir nefret olduğuna emindi.

"Hayır."
"Yalan söyleyenin babasını yesinler mi?"

Yeonjun'un buna inanmadığı açıkça belliyken, Beomgyu'dan cevap alamayınca yatağından sürünerek yere inmiş ve aynı şekilde sürüne sürüne yerde uzanan Beomgyu'nun yanına ulaşmıştı.

Bu onun alışkanlığıydı. Beomgyu ne zaman onlara gelse yerdeki yerini alırdı ve Yeonjun onunla uğraşmak için sürüne sürüne yanına gitmeyi seviyordu. Ancak şu an bunu yapma amacı onunla uğraşmak değil de konuşmasını sağlamaktı.

Acıyan diz kapağını ya da dirseğini umursamadan kendini biraz daha ittirdiğinde kollarından güç almış ve üst gövdesini kaldırıp kafasını Beomgyu'nun göğsüne yerleştirmişti. "Ne oldu anlat bakalım." Bu açıdan Beomgyu'nun kalp atışını dinleyebiliyordu. Neden bilmiyordu ama Beomgyu'nun kalp atışlarını dinlemeyi seviyordu.

Bu sevgisi herkes için geçerli mi geçersiz mi bilmiyordu çünkü bu zamana dek sadece annesinin ve Beomgyu'nun kalp atışlarını dinlemişti. Galiba sadece ev gibi hissettirenlere özel bir davranıştı.

Kendi düşüncelerinin içinde kaybolduğunda, hızlanmaya başlayan atışlar kaşlarını çattırırken, Beomgyu gergince yutkunmuş ve kendini biraz sakinleştirmeye çalışmıştı. Ancak ne yazık ki bunun pek yararı olduğu söylenemezdi.

"Kalbin hızlandı." 

O da bunun farkındaydı ama Yeonjun'un da farkında olmasını istemiyordu. Utanç ve gerginlik duygusu iç içe geçip birleşirken kalbi mümkünmüş gibi daha da hızlanmış ve Beomgyu'nun vücudundaki tüm kanlar sanki bir anda yanaklarına toplanmıştı.

"Arada oluyor böyle takma çok."
"Neden? Bir doktora mı görünsen."

Yeonjun'un endişeli yumuşak sesi kulaklarına ulaştığında, Beomgyu ağlamak istemişti. Gittikçe daha da üzgün ve içinden çıkılamayacak kadar karamsar bir ruh haline bürünüyordu ama ağlamak için uygun bir ortamı olmadığını da biliyordu.

Yeonjun'un endişe ettiği şey kendisiyken, onunkisi ise Yeonjun'u hayal kırıklığına uğratmaktı. Yeonjun bulduğu her fırsatta ona tek arkadaşı olduğunu söylüyordu ancak Beomgyu ona geri dönülemez bir biçimde aşıktı ve bunu Yeonjun'un öğrenmesinden korkmuyordu da Yeonjun'un ondan nefret etmesinden korkuyordu. Nefret etmeyeceğini biliyordu ama yine de içinde bunun korkusu vardı.

Yeonjun'un ihanete uğramış gibi hissetmesinden endişeleniyordu. Buna tam anlamıyla ihanet denilemeyeceğini biliyordu ama onun için bir nevi öyle gibiydi. Bir nevi Yeonjun'un arkadaşlığına ihanetti.

"Hayır gerek yok."
"Peki neden durgunsun? Yemek de yemedin geldiğinden beri."
"Aç değilim."
"Ama en sevdiğin kurabiyelerden almıştım? Onları hiç reddetmezdin."

Ağlamak istemiyordu ama buna engel olmak gittikçe zorlaşıyordu. "Aç değilim gerçekten."

Sonra bir şey olmuş ve kalbinin üzerindeki yük 'fiziksel olarak' ortadan kalktığında, ağlamamak için sıkı sıkı yumduğu gözlerini merakla açıp tepesinde ona endişeyle bakan Yeonjun'la karşılaşmıştı. Belki de gözlerini yeniden kaplamalıydı.

mon soleil • beomjun Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin