it takes a fool to remain sane

1.4K 137 193
                                    

Elimdeki bir parçası yırtılmış poşetle kapıyı çaldığımda içeriden gelen mırıltıları duyabiliyordum. Yeonjun kendi kendine bir şeyler söylüyor ya da bir şarkıya eşlik ediyordu orasını tam anlamamıştım ama bir şeyler söylediği belliydi. Daha hızlı yürümesini umarak zile yeniden bastım ve içeriden gelen "Tamam bekle!" haykırışına gülmeden edemedim.

Büyük ihtimalle hasta olduğu ve hali olmadığı için kapıya kadar yavaş yavaş anca yürüyordu ve bunu kafamda hayal ettiğimde çok komik gözüküyordu.
"Hadi patladım burada." Kızacağını bildiğim için zile yeniden basmak yerine dışarıdan konuştuğumda, sesimle eş zamanlı olarak evin kapısı açıldı ve Yeonjun önce yüzüme, daha sonra elimdeki yırtık poşete ve en sonunda da tıpkı poşetim gibi yırtılmış pantolonuma baktı.

Yüzündeki ifadelerin baktığı yerlere göre değişmesini izlemek komikti. Sanırım yırtık poşet ve pantolonum endişelenmesine sebep olmuştu. Sanırım demek yersiz de olabilirdi gerçi çünkü bakışlarındaki bariz endişeyi görmemek için aptal olmak gerekiyordu. "Düştüm."
"Nerede?"
"Yolda? Düz yolda yürümeyi de beceremediğimi fark ettim. Yani özetle düz olan şeyler bana göre değil."

İmalı gülüşümü görür görmez gözlerini devirdiğinde, kenara çekilip içeri geçmem için yer açtı ve ben salona doğru ilerlerken arkamdan hızlı hızlı koştu. Koştu diyorum çünkü yemin ederim onu hayatımda ilk kez bu kadar hızlı yürürken görüyordum. Buna yürümek denilemezdi gerçekten.

"Çok acıyor mu?" Onların evindeki en sevdiğim tekli koltuğa kendimi attığımda, elimdeki poşeti yandaki küçük sehpanın üzerine bırakıp yeniden ona döndüm. Hala endişeli gözüküyordu.
"Biraz."
"Kanamış."

O söyleyene kadar bunun farkında olmadığını söylesem çok mu garip dururdu? Çünkü gerçekten fark etmemiştim. Farkında olmadığım için kendi bedenime yönelttiğim şaşkın bakışları yakalamış olacak ki sesini kızgınmış gibi çıkarmayı deneyerek konuşmaya başladı.

"Kendine hiç dikkat etmiyorsun."

Açıkçası kendimi pek umursadığım söylenemezdi yani bir bakıma bu konuda haklı olabilirdi. "Alt tarafı birkaç sıyrık kan kaybından ölmeyeceğim."

Yanımdaki koltuktan kalkıp televizyon sehpasındaki çekmeceleri karıştırmaya başladı. Ne aradığını bilmiyordum ama tahmin etmek güç değildi. Sormak isterdim ama odaklanabildiğim tek şey yanımdan geçerken etrafa yayılan parfümünün kokusuydu. Çok güzel kokuyordu ve onun dışında bir şeye odaklanmak imkansız gibi bir şeydi. Keskin bir kokuydu ama içindeki bir başka şey o keskinliği yumuşatıyordu.

"Beomgyu orada mısın?"

Ne zaman aramayı bitirdiğini ve ne zaman karşıma geçip oturduğunu bile fark etmemiştim. Elini yüzümün önünde sallamaya başladığında kendime geldim ve gülümsedim. "Hm?"
"Yarabandı takacağım da bacağını uzat diyordum."

İnat etmeden bacağımı kaldırıp doğrudan kucağına yerleştirdim ve yüzünün sanki çok önemli ve riskli bir şey yapıyormuş gibi ciddileşmesini izledim. Ben bir şeylere böylesine odaklandığımda aptal gibi gözüküyordum ama o aptallığın yanından bile geçmiyordu. Ne yaparsa yapsın güzel kalmayı başarabiliyor oluşu biraz can sıkıcıydı.

"Bak gördün mü daha iyi oldu. En azından bir yere değdiğinde acımaz."

Bir şey demedim. Bu sefer de yarabandından kalan çöpü atmak için ayaklandı. Hasta birine göre çok fazla hareket halindeydi ve onun yerine onu izlerken ben yorulmuştum. Düşünmeden bir anlığına durması için elini tuttuğumda istediğim gibi oldu ve durdu. Belki de durdurmasam daha iyi olurdu.

mon soleil • beomjun Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin