yeonjun-beomgyu
beomgyu: yeonjun uyudun mu
gerci bende aptallık
gecenin ücü elbette uyumussunduryeonjun: sabahın
beomgyu: ne
yeonjun: sabahın ücü deniliyo
ve uyumadım yani uyuyamadım daha dogrusu
iyi misinbeomgyu: sey tepeye gelmek ister misin diye sorucaktım
yeonjun: GELEBILIR MIYIM KI
beomgyu: istersen gel
cok güzel esiyo
yıldızlar da gözüküyo sen seversin yıldızları izlemeyiyeonjun: geliyim o zaman 🥺
yakınım zaten oraya cok gecikmem bekle tamam mıbeomgyu: buralardayım merak etme
bekliyorum**
Taehyun'un dolabından eline ilk geçen şeyleri giymiş ve aceleyle ayakkabılarını giydikten sonra apar topar evden çıkmıştı. Tepeye uzak değildi ve yürüyerek yirmi dakikalık mesafesi vardı. Belki de koşsa daha iyiydi. Hızlanan adımları koşmaya dönüşürken yüzüne vuran rüzgarla gülümsemiş ve daha da hızlanmıştı. Tepeye gitmeyi seviyordu ancak oraya Beomgyu'yla gitmeyi daha çok seviyordu. Orayı Beomgyu'yla birlikte ailelerine aptalca bir sebepten dolayı küsüp de evden kaçtıklarında bulmuşlardı.
Ağaçlarla dolu bir yokuşu takip ettikten sonra karşınıza tepe çıkıyordu ve neredeyse tüm şehir onun altında kalıyordu. Yanıp sönen ışıklar, şehrin gürültüsü, sirenler ve yıldızlar tepenin manzarasıydı. Bir de hava nasıl olursa olsun rüzgarlı oluşu vardı elbette. Fazla sert sayılmayan bir rüzgara sahipti. Tatlı tatlı esiyor ve saçlarınızı birinin okşadığını hissettiriyordu. Aynı zamanda uyku getiriyordu.
Yokuşun başlangıcına vardığında durup nefeslenmiş ve en tepeye bakmıştı. Oradayken yerden uzak yıldızlara yakın olmanın getirdiği o özgürlüğü yeniden hissetmişti. Burayı ve tüm bunları özlediğini şu an fark ediyordu. Yol boyunca koştuğu için ritmi bozulmuş nefesiyle bir süre daha olduğu yerde dikilmiş ve çok geçmeden yokuşu yürüyerek çıkmak yerine koşarak çıkmaya başlamıştı. Herhangi bir acelesi yoktu belki de ancak Beomgyu'yu hemen görmek istiyordu.
Kalbi ağzından çıkacak kadar koştuktan sonra yokuşu bitirmiş ve önüne çıkan ağaçların arasından girip tepenin o sevdiği manzarasıyla buluşmuştu. Işıklar hala yerindeydi ve sirenleri duymak güç değildi. Rüzgar ve yıldızlar da tam yerindeydi ancak Beomgyu yoktu. Omuzları hayal kırıklığıyla inerken, nefeslenmek için eğilmiş ve ellerini dizlerine yerleştirerek ayakta kalmak için bacaklarından güç almıştı. Buraya kadar bir hiç için koşmuş olmasına sinirlenmediğini söyleyemezdi.
Sinirlendiği için gözleri dolmaya başladığında olan oldu ve değiştirilecek bir şey yok diyerek kendini yere atmış ve gözlerini kapatarak şehirden yayılan sesleri dinlemeye başlamıştı. Bazı insanlar bunu kuru gürültü ve rahatsız edici olarak tanımlasa da Yeonjun'u huzurlu hissettiren nadir şeylerden biriydi. Sesler ona yalnız olmadığını hissettiriyordu.
Trafikten yayılan korna ve karmaşa sesleri, siren sesleri ve uzaklardan gelen müzik sesleri derken arkasından gelen adım sesleriyle gözlerini açmış ve doğrulup arkasına bakmıştı. Beomgyu üstüne aldığı bol örgü hırkası ve rüzgardan dağılmış saçlarıyla nefes nefese karşısında duruyordu.
Konuşacak gibi olduğunda nefesi yeterli gelmemiş olacak ki eliyle bir dakika ister gibi işaret etmiş ve o konuşana dek Yeonjun sessizce onu beklemişti. "Market yakında sanıp koştum içecek bir şeyler almak için ama uzakta olduğunu yolun yarısındayken hatırladım. Zaten yolu yarılamışız dönemeyiz de şimdi diye daha da çok gittim sonra alıp koşa koşa geldim yokum sanıp gitme diye. Seni aradım ama telefonu evde unutmuşsun Hueningkai küfrederek açtı."