5. "𝑮𝒆𝒓ç𝒆𝒌 𝒀ü𝒛𝒍𝒆𝒓..." 🍷

79 6 35
                                    

Afallamam karşısında o da donmuş durumdaydı. Babam gülümseyerek "Bu konuşmaya daha sonra odamda devam ederiz 5 Numara." dedi ve gülümsemesini koruyarak salondan çıktı. Çıkarken kapının yanında, tam benim yanımda durdu.

"Masumları öldüren bir katile aşık olmuşsun." dedi. "O masumların içinde tanıdığın biri de var." diye son olarak mırıldandı ve yanımdan geçip gitti.

Ben Five'a bakarken o da muhtaç dolu gözlerle bana bakıyordu. Gözlerimin dolduğunu silikleşen görüntüden anladım.

5 yıl 5 ay 7 gün.

Bu gün son olacaktı.

"Yalan mı söyledin onca yıl bana?" Herkese karşı gürleyen sesim titredi ona karşı. İhanet affedilmezdi. Affedilmemeliydi. Bu kişi o olsa bile.

Onun da gözleri doluydu. "Livinia," derken sözünü kestim. "Söyleme şunu! Sana bir soru sordum!" Hızlı adımlarla yanına gittiğimde, bar koltuklarında kalktı.

"Tamam, tamam sakin ol, açıklamama izin ver.." derken bana yaklaşmaya başladı. Hızlı bir haraketle belimdeki kemerden bir kelebek çıkarttım ve sallayarak ona doğrulttum.

Bunu yapmaktan çekinmezdim. Sevgilim bile olsa yalanı affetmezdim. "Seni kesip biçmeden anlat şu siktiğimin meselesini." Afallamadı, şaşırmadı veya şok olmadı. Çünkü biliyordu, böyle bir duruma nasıl bir tepki vereceğimi biliyordu.

Gözünden akan yaşı sildi ve burnunu çekip "Pekâlâ.." diyerek Boğazını temizledi. Elimin tersiyle ben de gözlerimi sildim.

"Sen öldükten sonra, yani öldüğünü söylediklerinden sonra, kısa bir süre içinde ben de evden kaçtım. Zaman yolculuğu yapmak benim en büyük hayalimdi biliyorsun... Zaten psikolajim sikilmiş durumdaydı, o kafayla dinlemedim babamı. İlk başta her şey güzeldi ama birden gücüm tükendi, enerjim çekildi ve etrafım yıkık döküktü."

O günler gözünün önüne gelmiş olmalıydı ki bakışları yere çevrildi. Bir şeyler vardı aklına takılan. "Kıyamet," dedi sonra. Devamını getiremedi.

"Devam et." Onu zorlamak istemiyordum ama bilmem gereken gerçekler vardı.

"Lavini-"

Sinirimi kontrol edemiyordum. "DEVAM ET HARGEEVES! Madem bu kadar zorlanıyordun başta söyleseydin." O da sinirlerini kontrol edememeye başladı.

"ÖLMÜŞTÜN! ÖLMÜŞTÜN!"

"SEN DE ÖLSEYDİN!"

Hıçkırdığı sırada kelebeği daha sıkı kavradım. "Dur tahmin edeyim, sonra seni Handler buldu ve iş teklifi etti. Senin de başka çaren yoktu ve kabul ettin. Komisyonda çalıştın ve verdiği sahte görevleri yaptın."

ŞOK içinde bana bakarken sorgulaması gereken asıl şeye odaklandı. "Sahte?" diye zorlukla sordu. Yutkunamadı. İnanmak istemeyeceği bir şeyi söylemiştim sanki ona. Yeşillerinde derin bir hayal kırıklığı vardı.

"Sana öldürmen için verdiği görevlerdeki isim listeleri sahte. Onlar aslında gerçekten masum insanlar, sadece sana öldürmen gerekiyor dendi ve sende öldürdün. Hiç sorgulamadan hem de!" Gözlerim yeniden doldu.

"Masum anneleri," gözlerini kapattı. "Çocuklarının önünde öldürdün. O çocuklar anne ve babalarının cesetlerine sarılıp ağladılar.." Sesim zorlukla çıkıyordu. "O ÇOCUKLAR ŞU AN DA O KADINA HİZMET EDİYOR!" Dizlerinin üstüne çöktü.

"İnsan hiç mi sorgulamaz amına koyayım, hiç mi ya!?" O kadar sinirliydim ki... Sinirim bir tek ona değil, birçok şeyeydi. Onu sorgulamak benim haddim olan bir şey de değil ancak hesap sormak, 5 yıllık sevgilisi olduğumdan hakkımdı.

En azından ben öyle düşünüyorum.

"Kadının derdi, bütün masumları öldürüp suçluları yaşatmak, öldürmediği masumları da suçlu yapmak." Bunları nerden bildiğimi hiçbir zaman bilemeyecekti.

"Özür dilerim," dedi.

"Dileme," Gözyaşlarım bendne bihaber akıyordu. Elimdeki kelebeği kemerime geri soktum ve onu dizlerinin üzerine çökmüş, mahvolmuş bir şekilde ortada bırakarak kapıya doğru ilerledim.

"Gitme," dedi. Yalvarır gibi çıkan titreyen sesine karşılık boğazımdaki düğüm sıkılaştı. Sanki birisi daha da sıkıyordu. Yultundum.

Durdum. Daha ilk gündü, çok özlemiştim ve bunlar çok ani oluyordu. "Gitme Lavinia, nolur gitme... Aynı şeyleri bir daha yaşayamam.." Çaresizlik.

"Beni sensin bırakma Lavinia."

Bıraktım.

Kapıdan çıktım ve hızlı adımlarla akademiden uzaklaştım. Kulağımdaki kulaktıktna gelen cızırtı beni rahatsız etse de çıkartamadım. Çünkü cezası ağırdı. Babam, evde yasadılı olan bir durum devreye girdiğinde, kulaklıklarımızdan bizi uyarıyprdu. Bu yüzden çıkartmak yasak.

"Eve dön, Olivia."

Ya da siktir et.

Kulaklığı çıkarttığım gibi yere attım ve ayağımla ezdim. Ağlamaya devam ederken akademinin ilerisindeki dükkanın çatısına çıktım.

Oturduğum çatıdan ayaklarım sarkıyordu. Öylece dışarıyı izlemekle geçti saatler ve dakikalar. Yıllar gibi kısa geçti.

-2,5 saat sonra-

Artık üşümeye başlamıştım. Yorgunluğum otursam bile geçmiyordu. En nefret ettiğim şey de buydu. Ruhsal yorgunluk.

Sıçrama sesiyle tepki vermeden manzarayı izlemeye devam ettim. Gözyaşlarım yanaklarımda kurumuştu.

"Olivia,"

Gözlerimi sımsıkı kapattım ve yeni dinen ağlamamı engelledim.

Olivia.

Ayağı kalkacağım sırada "Sana gitme demeyeceğim, üşüyorsan ceketimi al. Günün en güzel saatleri bunlar," diye mırıldandığı şiirin ilk kıtası, bizim Lavinia şiirimizdi. Kalkmadım ve oturmaya devam ettim. Her ne kadar kalkıp gitmek istesem de, bedenim benim aksimi yapıyordu.

Ceketini çıkartıp omuzlarıma yerleştirdi. Yanıma oturdu ve kızarık gözlerini bana çevirdi. "Sana bunu söylemem lazımdı... Çok özür dilerim bunun için. Ama sana yemin ederim bilseydim masum insanları öldürmezdim... Yemin ederim..."

Cevap vermedim. Sessizce tepki vermeden ve ona ona bakmadan dışarıyı izlemeye devam ettim. Aslında biliyordum masum insanları bilerek öldürmeyeceğini. Basit gibi görünen lanet bir yalana inanmıştı. İnandırılmıştı. "Sakin olma bir şey söyle," diye mırıldandı.

"Suçlu bile olsalardı onların cezalarını vermek sana düşmezdi Hargeeves. Bunu ancak Tanrı yapar. Sen aklınca suçluları öldürüyordun ve onlara acı çektirip aklınca ceza mı veriyordun?" Alayla güldüm burnumdan. "Benim nerden bildiğimi asla bilemeyeceksin ama ben sana yalan söylemedim en azından. Bana kıyamette tek olduğunu söyledin."

"Öyleydim," dedi.

"Handler?"

"Zaman yolculuğu yaparak yanıma gelmiş. Yemin ederim 1 ay boyunca cesedine sarılıp uyudum. O da yetmedi çürümeye başlayan vicudundan kıyafetini aldım ve kokunu çeke çeke uyudum, günlerce.." Elini yanağıma koydu ve suratımı suratına çevirdi.

"Sana çok aşığım ve bunu bilsen de..." Devam etmedi. Belki de edemedi.

Baş parmağı yanağımı okşarken bakışları yerdeydi. Yüzüme bakamıyordu ki. Yavaş haraketlerle elimi yüzüne koydum ve onun yaptığı gibi yüzümün hizasına getirdim. Gözleri yeniden parladı umutla.

"Sana bir şey söylemem gerekiyor..." diye mırıldandım.

Hafifçe kaşları çatıldı.

"Ben.." Yutkundum. Söyleyip söylemem arasında gel git yaşıyordum ve sanırım bunu yapmayacaktım.

𝘼𝙨𝙝𝙠𝙚𝙣𝙖𝙯𝙞 𝙤𝙛 𝙇𝙤𝙫𝙚|| 𝙁𝙞𝙫𝙚 𝙃𝙖𝙧𝙜𝙧𝙚𝙚𝙫𝙚𝙨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin