8.

53 7 15
                                    

"The Umbrella Acamdey, uyanın! Tekrar ediyorum, A-48 alarmı, göreve gidiyorsunuz!" Alarm durmadan aynı şeyleri tekrar ederken Grace, hepimizin odasını alarmdan bir dakika sonra kontrol etmeye başlıyordu.

Hızla Five'ın yanından kalktım ve ne kadar istemesem de onu dürttüm. Gözyaşları kurumuş yanağını kızarmıştı. Dudakları dolunca yastığa akan bir dondurma gibi gözüküyordu.

"Five, göreve geç kalacağız, ben odama bırakır mısın?" Five'ın uykusu çok hafifti. Dürttüğüm gibi gözlerini açtı. Uyku sersemi etrafına bakıldığında gözleri gözlerime dokundu.

"Olivia?" Kötüydü. Ancak belli etmemesi gerekiyordu. Gülümseyerek yanağını okşadım. "Elini yüzünü yıka, giyin. Ama önce beni odama ışınla, Grace on dokuz saniye içerisinde odandan olacak."

Kafasını salladı ve elini koluma tuttu. Birkaç saniye içerisinde benim odamdaydık. Ardından elini yanağıma koydu. "Görevde en olmadığın kadar dikkat et, Delibal. Uzun zamandır göreve gitmiyorsun, paslanmış olmalısın..."

İlgilyle konuşurken gülümseyip kafa sallamakla yetindim. Işınlandığınsırada hızla elimi yüzümü yıkadım ve formalerımı giyindim. Grace gelmişti. Beni uyanık görmeye alışık değildi. Gülümseyip yanımdan ayrılmıştı.

Giyinip aşağı indiğim sırada babam başıyla selam verdi. Aynı şekilde karşılık verdiğimde diğerlerinin yanına geçtim. Luther başta, Diego yanında, Allison onun yanında, Klaus onun yanında, Five, Ben, Vanya ve ben.

Reginald kolundaki saate baktı, ardından Grace'e döndü. "Çocukları güç kontrolünden geçir. Olivia'nınkine özellikle dikkat et." Grace başını salladı. Tek sıra halinde, tek kelime etmeden salondan ayrıldığımız zaman salonun hiç kapanmayan kapılarının kapandığını işittim.

Garip.

Grace, kendi odasına bizi getirdiğinde ilk önce Luther içeriye girdi. Ardından kapıyı üstüne kapattılar. Birkaç dakika içerisinde çıktı. Ardından sırayla hepsi numarasına göre girdi. En sona ben kalırken, Five yanıma geldi ve kulağıma eğildi. "Bir şey olmayacak." diye fısıldadı güven verircesine. Kafamı salladım.

İçeriye girdiğim gibi bir sandalyeyle karşılaştım. Kaşlarım hahiçte çatıldığında, Grace elinde bir metal kaskla beni bekliyordu.

"Otur, tatlım." Sandalyeye yavaş harakterle oturduğumda Grace kafama metal bir bir kask taktı. "Bu nedir?" Sorumla beraber gülümsedi.

"Bir tür güç ölçücü. Güçlerinin oranınını ve saldırı anında, duygularınla beraber harekete geçen geçen oranını hesaplıyoruz."

"Ama gücü-"

"Gücünün yokluğunun farkındayım. Ama senin de bir gücün olduğunu biliyorum." Kafamı salladım. Metal şeyin üstündeki bir düğmeye bastı, ardından gözlerini kapattı. İlk önce kaşları çatıldı, ardından gülümsedi. Herhangi bir şey hissetmiyordum.

"Gidebilirsin, tatlım."

"Gücüm?"

Grace duraksadı. Bakışları tere indi ve gülüşü yüzünde dondu. Kanıma karışan bir güç olduğunun farkındaydım,gücümün olmamasının imkanı yoktu! "Bu olamaz!" diye bağırdığımda crvap vermedi.

"Bir şey söyle!" Tekrar yükselen sesim gittikçe artıyordu. Odamın kapısı açıldığında içeriye giren Diego ve tanımadığım bir çocuk ile bakışlarım o yöne döndü.

Çocuk benim yaşlarımda gibi gözüküyordu. Saçları hafiften kısaydı. Aslında saçlarını üçe vurmuştu. "Baksana, bu kız kaçık bir manyağa benziyor." Yüzünü buruşturarak Diego'ya döndüğünde gözlerim şokla açıldı.

𝘼𝙨𝙝𝙠𝙚𝙣𝙖𝙯𝙞 𝙤𝙛 𝙇𝙤𝙫𝙚|| 𝙁𝙞𝙫𝙚 𝙃𝙖𝙧𝙜𝙧𝙚𝙚𝙫𝙚𝙨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin