Kapıyı açan kadın, korkuyla bana ve kucağımdaki çocuğa bakıyordu. Hemen koşarak Jiho diye birisine seslendi. Ardından tekrar döndüğünde seslendiğini düşündüğüm kişi de yanındaydı. Gözleri korkuyla açılmış bu takım elbiseli adam, yanımıza hızla adımladı. Ellerini, kucağımda ölü gibi uyuyan bu çocuğun yanağına çıkarttı ve hafifçe yaralarında gezindirdi. Her bir zedesine karşılık yüzü acıyla şekilden şekile giriyordu. Ardından bakışlarını yüzüme çıkarttı.
"Sen Joon'un gönderdiği adamsın değil mi?"
Sanki sorusunun cevabını biliyormuşçasına yanıtımı beklemeden elini sırtıma koydu ve diğer eliyle de 'ilerle' dercesine yön işareti yaptı.
"Hadi hemen geçin, hemşire hazır zaten bekliyor."
Eve girdiğimde kapıyı açan kadının rehberliğiyle birlikte salon dedikleri bu devasa yere gelmiştim. Çocuğu koltuğa yavaşça bıraktıktan sonra kendimi de hiç çekinmeden tekli koltuğa doğru attım. Bu hareketimle birlikte Jiho içeri girmişti. Koltukta boylu boyunca uzanan çocuğa baktı ve yanıma gelip omzumu pat patladı.
"Eyvallah koçum, senin sayende oğlum ölümden döndü."
Elini, gözlerinin içine bakarak ittirdim. Oldukça şaşırmıştı yaptığım bu harekete karşılık. Üstelik konuşma tarzı bir zengine göre fazla doğaldı.
"Kişisel algılama-" sözümü keserek beni tamamladı.
"Yang diyebilirsin kısaca."
Beni tamamladığında devam ettim sözlerime.
"Yang.. bey? Herneyse. Kişisel algılama ama ben pek fazla el kol hareketlerinden hoşlanmam. Özellikle, bana bu şekilde hitap edilmesinden de. Ayrıca dürüst olmak gerekirse pekte isteyerek yaptığım söylenemez ama emir büyük yerden ne yaparsın."
Dediklerime karşılık afallayarak karşımdaki diğer tekli koltuğun koluna oturdu.
"Pardon bilemedim böyle hissedeceğini, affedersin."
Sorun olmayacağını gösteren bir ağırlıkla salladım başımı. O ise bir süre çocuğun yanına gelen hemşireyi ve yaptıklarını inceledikten sonra bana dönerek konuşmasına devam etti.
"Hyunjin seni odama davet edeyim. Konuşmak istediğim meseleler var bugün yaşananlarla ilgili."
Sonunda sadede geldiğinde bir nebzede olsa rahatlayıp ayağa fırladım teklifini kabul ettiğimin temsili olarak. Memnuniyetle gülümsedi ve 'beni izle' der gibi önden önden ilerlemeye başladı. Bende bu saray yavrusu mekanda kaybolmamak adına onu takip ettim. Odasına giriş yaptığımızda masanın önünde iki tane dizilmiş koltuğun birine oturdum ve bacak bacak üstüne atıp beklemeye başladım. O da koltuğunda yerini aldığında ellerini birbirine kenetleyip çenesinin altına sabitledi. Benden bir şeyler beklercesine durdu ve bir süre sessizlik içinde bana baktı.
"Ee, anlat bakalım. Neden saldırmışlar oğluma? O benim için fazlasıyla değerli bakma aşağıda pek göstermedim ama acım oldukça büyük. Jeongin, aşık olduğum kadından kalan son hatıra bana."
Ayaklarım, bu aile hikayesine karşılık sıkıldığını belli etmek istercesine hızla sallanmaya başlamıştı. Ancak bunu anlayamamış ya da umursamamış olacak ki anlatmaya ısrarla devam ediyordu.
"O yüzden belki evlat ayrımcılığı diyeceksin ama Jeongin benim için oldukça öze-"
Sözünü artık kesmem gerekiyordu. Bana neydi amına koyayım. Neymiş, karısı son nefesini verirken Jeongin'i emanet etmiş ona. Tamam bende duygusuz bir insan değildim elbette ama beni diğer hikayeler ilgilendirmiyordu. Beni yalnız kendi yaşadıklarım, acılarım ve sıkıntılarım ilgilendiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BODYGUARD •|HyunIn|•
FanfictionHwang Hyunjin sadece mafya olarak hayatına devam etmek istiyordu ancak her şey, görevi için Jeongin'i kurtarmasıyla başladı. Çünkü artık Yang Jeongin'in şahsi koruması olmuştu ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı... * DİKKAT→ Küfür içeriklidir. Ra...