"Lix, hiç iyi gelmiyor bu adam bana. Ne yapacağım ben?"
Evet, ona açıklamıştım Hyunjin'e olan duygularımı. Saklamama gerek yoktu ki saklayamazdım da zaten. En azından birisinin bunları bilmesi gerekiyordu. Bana oldukça büyük bedendi çünkü bu duygular, paylaşılmazsa beni içine alır ve yok ederdi.
Bu düşüncelerim zihnimde sıralanırken bense başımı Felix'in bacaklarına koymuş, ayaklarımı ise gelişi güzel uzatmıştım. O da bir yandan sakince saçlarımı okşuyor bir yandan da birasını yudumluyordu.
"Jeongin kendini çok kaptırmışsın. Hiç mi arkadaşından ibret almıyorsun bakayım? Benim çektiklerimi mi çekmek istiyorsun? Aşk bize göre değil be dostum, yıkılıyoruz işte böyle."
Kaşlarımı çatarak bir ona birde elindeki bira şişesine baktım. Normalde böyle konuşmazdı, beni desteklerdi ama bu sefer alkole güvenmiş olmalıydı. Felix' de çok çekmişti. Ona da üzlüyordum.
"O konuşmadan sonra koştur koştur sana geldim. Kesin beni öldürecek ona haber vermediğim için."
Derin bir iç çekti ve elindeki soğuk bira şişesini alnıma bastırdı. Ani soğuğun etkisiyle hafif bir inilti çözülmüştü dudaklarımdan.
"Aptalsın sen. Ya buraya gelirken sana bir şey olsaydı. Bazı şeyleri cidden hiç düşünmeden yapıyorsun."
Dudaklarımı büzüp bedenimi yana çevirdim ve dizlerimi karnıma doğru çektim. Sesim titremişti bunları derken.
"Cidden hiç düşünemiyorum. Öyle bir etkisi altındayım ki çıldırmama ramak kaldı. Lix galiba kendime olan bir gram saygımı da yitirdim. Çünkü ne yaparsa yapsın ne kadar kırarsa kırsın vazgeçemezmişim gibi hissediyorum. Sanırım bende delirdim."
Bitirdiği birasını yanındaki sehpaya bıraktı ve kafamdan nazikçe tutup beni doğrulttu. Hiçbir şey demeden kalktı ve kolumdan tutup beni de kaldırdı.
"Kalk hadi gidiyoruz. Bende şu anda aşırı melankoliğim ve sana yardımcı olamıyorum İnnie. Birlikte biraz kafa dağıtalım. İçelim ve çılgınlar gibi dans edelim. Sadece bir günlüğüne de olsa unutalım bunları. Ne diyorsun?"
Aklımdan hiç çıkmıyordu. Belki de bu iyi gelebilirdi. Benimde hakkımdı böyle eğlencelere katılmak. Daha gençtim bir kere!
Hemen ayaklandım.
"Evet, benim neyim eksik. Gitmek istiyorum Felix!"
Siniri bozuk bir kahkaha attı ve elimden tutup bedenimi odasına doğru yönlendirdi. Gardolabını açıp siyah düz bir gömlek altına beyaz yırtık kot pantolon çıkartıp yatağa doğru attı.
"Şunları giy bakayım. Böyle gitmeyelim oraya."
Kafamı sallayıp hemen üzerimi çıkarttım. O da seçtiği kıyafetlerini giyiniyordu. Giyme işlemim bittiğinde onunki de bitmişti. Beni şöyle bir baştan aşağıya süzüp kıkırdamıştı.
Kıkırdamasını gülümsemesiyle genişletip yanıma gelmiş ve neredeyse boğazıma kadar iliklediğim yakamdan kavrayıp düğmelerimi açmaya başlamıştı.
"Jeongin Tanrı için bu ne? Biraz açsana önünü tarz yap kendine. Gittiğimiz yer malum."
Oflamış ve hemen yüzümü düşürmüştüm. Cidden şu tarz işlerinden anlamıyordum. Üstelik tıfıldım da. Hyunjin o yüzden mi beni sevmiyordu acaba?
"Bu yüzden sevmiyor değil mi beni? Hiçbir şeyi beceremiyorum."
İşlemi bitince biraz geri çekildi ve beni kınarcasına yüzüme baktı.
"Saçmalamaz mısın acaba İnnie! Kafayı yeme daha partiye bile gitmedik. Öyle bir şey yok. Üstelik sevmediğine nasıl bu kadar emin olabiliyorsun. Belki de ilgisi vardır ama duygularını karmaşık yaşayan biri olduğundan iyi ifade edemiyordur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BODYGUARD •|HyunIn|•
FanfictionHwang Hyunjin sadece mafya olarak hayatına devam etmek istiyordu ancak her şey, görevi için Jeongin'i kurtarmasıyla başladı. Çünkü artık Yang Jeongin'in şahsi koruması olmuştu ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı... * DİKKAT→ Küfür içeriklidir. Ra...