okuduğunuz hikâye threesome, cinsellik ve argo unsurlar barındırmaktadır; eğer bu sizi rahatsız edecekse yanlış yerdesiniz.
bir anda üçünün de bir ilişki içerisine girmesini beklemeyin, iki karakter arasında yakınlaşmalar olabilir ama herhangi bir dışlanma olarak algılamayın ve ship tartışması yapmayınız lütfen.
ilerisinde yaşanacak bazı olayları, karakterlerin davranış biçimi ve aralarında olacak diyaloglar kesinlikle tasvip ettiğim şeyler değildir; bu uyarılarımı göz önüne alarak okumaya başlayınız, beğenmezseniz de direkt gidebilirsiniz.
iyi okumalar!
-
"Maalesef bu gece programımızda ufak bir aksama oldu," Bıkkınca söyledi Minho, oturduğu koltuktan kalktı ve telefonun diğer ucundakini dinlerken odanın içinde turlamaya başladı. "Hayır... Bizim daha sahne almamıza var, geç kalmazsınız, Jeongin." dedi elindeki içki bardağını düşünceli bir tavır ile sallarken, cevap vermeden önce kısa bir an duraksadı ve sonra, "Lix gelecek mi, Chan?" diye sordu biraz ilerisinde oturup elindeki gitar ile uğraşan bedene.
Chan duyduğu isimle kaskatı kesilirken, usul usul başını kaldırdı ve cevap beklercesine kendisine bakmakta olan bedene gözlerini dikerek birkaç saniye baktı, sonra yüzünü mümkün olduğunca ifadesiz tutmaya çalışarak, "Hayır," dedi sadece, ardından elindeki gitarına yöneltti dikkatini, akorda başladı, tellerini bir iki tıngırdattı.
Gelmeyecekti.
Lee Felix, her zaman olduğu gibi bu gece de gelmeyecek, bir başkasının kollarında uyanacak ve sabah başkasının kokusuna bulanmış hâlde çıkagelecekti karşısına; belki hiç kesişmeyecekti yolları ama yine de bekleyecekti, hiç gelmeyeceğini bilse de bile bile beklemeye devam edecekti.
Minho yüzünü buruşturarak, "O'na olan aşkını daha ne kadar bir yük gibi taşıyacaksın kalbinde?" diye sordu sıkılmış dişlerinin arasından, arkadaşını daha fazla bir çiçek gibi boynu bükük, günden güne solmaya yüz tutmuş görmek istemiyor ve bu hâle gelmesine sebep olanın her şeyden habersiz yaşamaya devam etmesine içten içe katlanamıyordu.
Chan böyle bir şeye ihtimal dahi vermiyormuş gibi bir tavır ile bakarken, "Onu sevdiğimi öğrenirse eğer, bir daha yüzüme bile bakmaz ve Felix'i kaybetmektense arkadaşı olarak kalmayı yeğlerim." dedi Chan başını kaldırmadan, cebinden sigara paketini çıkardı ve paketin içindeki çakmağı almak üzereydi ki, masadaki Felix ile geçen yaz tatildeyken çekildikleri fotoğraf ilişti gözüne ve sigarasını yakarak çakmağı arkasındaki koltuğun üzerine gelişigüzel fırlatıp, dudaklarında yine o buruk gülümseme peyda olurken derin bir nefes aldı sigarasından.
"Hep böyle devam edemezsin ya," dedi boncuk gibi koyu kahverengi gözleriyle oturan bedeni süzerken Minho, ardından kayıtsızca ekledi: "Sen ne kadar seviyorsan, Felix de bir o kadar çok seviyor seni ve eminim ki anlayacaktır hem belki şimdi hayatındaki insanlar gelip geçici olabilir ama bir gün sonrasında ne olacağını bilemezsin."
"Zamanı geldiğinde düşünürüm," diye mırıldandı, söylediklerinde haklıydı Minho hem de kelimesi kelimesine, bazı zamanlar yalnız başına evde oturur ve onun gelmesini bekler; saatlerce ya da günlerce Felix'i düşünmekten başka hiçbir şey yapamaz ve ona dair yüzlerce anı zihninde apansız dönüp dururken, lisedeyken basketbol turnuvasında izleyiciler arasında göz göze geldiği, yıldızlara ev sahipliği yapan yüzündeki her bir çilini gözü kapalı gösterebileceği o küçük bedeni bir daha görebilmek için her öğle arasında koşa koşa kütüphaneye gidişini, tüm karşılaşmalarını ve tüm bekleyişlerini yenileyerek, bu küçücük olayları bir tiyatro oyunuymuş gibi kendisine oynuyor ve işte bu yüzden, bir zamanlara ait her saniyeyi sayısız defa tekrar ede ede aklına kazıdığından, ona ait her bir anısıyla bile yetinmekten mutluyken Felix'i kaybetme düşüncesine bile katlanamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
emptiness | hyunchanlix
Fanfiction"İkimiz de seviyoruz," dedi Chan kollarının arasındaki bedeni sıkıca sarmalarken, Felix'in hıçkırarak ağlamamak için kendisini zor tuttuğunu, ona doğru yaslanan bu küçük, ince ama güçlü vücudunun tir tir titrediğini hissedebiliyordu. "İkimiz de sevi...