💫Denizler gibi derin sana olan sevgim. Sana ne kadar verirsem, o kadar çoğalıyor bende kalan.
•••
"Alo hyung..."
Derin nefesler telefonun diğer tarafında duyulduğunda koltukta uzanan Yoongi aniden dikleşti. Daha nefes alışverişinden tanıdığı bu adamı bütün gün aramış ama bir türlü ulaşamamış olması ve saatler sonra gelen bu arama onu korkutmuştu.
"Neredesin sen gerizekalı?"
"T-Taehyung artık beni istemiyor. Ben çok kötüyüm."
Hıçkırıkları Yoongi'nin kulağına ilişirken boğazında takılı kalan yumru yutkunamamasına sebep oldu. Jeon Jungkook, on yıldır tanıdığı bu genç adam, dedesi öldüğünde, en yakın arkadaşını kaybettiğinde yada okuldan yaka paça atıldığında bile tek bir damla göz yaşı dökememişken şuan, telefonun diğer ucunda hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
"Jungkook bana hemen nerede olduğunu söylüyorsun, duydun mu beni!"
"Yani sokağındayım. O izbe yerde."
"Ve içiyorsun, öyle mi?"
Telefonun arkasından gelen onaylayıcı mırıltılar her saniye sinir kat sayısını arttırırken eliyle yüzünü sıvazlayıp telefonu kapatmadan paltosunu kaptığı gibi dış kapıyı açtı. İlk eline geçen terlikleri giyip kapıyı sertçe çektiğinde anahtarı unuttuğunu farkedip havaya bir küfür savurdu.
Bu, onu yavaşlatmasa da geldiğinde Jimine ne açıklama yapacağını bilmiyordu ama şimdi bu önemli değildi. Nasılsa onda anahtar var diyerek ne ara indiğini bilmediği basamaklardan sonra kendini dışarı attığında aklındaki tek şey Jungkook'tu.
Aklındaki tilkiler düşüncelerinde cirit atarken asılsız olduğunu düşündüğü idda eğer gerçekten doğruysa yani Taehyung'u aldattıysa kendisinden iyi bir dayak yiyecekti. Ama içindeki mahkeme bu olayın altında başka işlerin döndüğüne emindi. O da bilmiyordu nedenini ama emindi işte.
Köşeyi döndüğünde karşısına çıkan çöp konteynerinin hemen arkasında kısık kısık gelen iç çekme sesleri yaklaştıkça artarken tam karşısında gördüğü yıkık dökük haliyle berbat görünen genç; çim alana oturmuş, sırtını apartman duvarına yaşlamış, elindeki birayı kafasına dikiyordu.
Yoğun alkol kokusu genizlerini yaktı Yoongi'nin. Hemen ayaklarının dibinde duran bir düzine şişeyi görünce yüzünü buruşturdu. Cidden bu kadar çok içmiş miydi? Ama o hiç hiç kadar içmezdi ki. Tamam, yıkıldığını biliyordu ama bu kadar mahvoluşu Yoongi'yi hem şaşırtmış hem de bayağı üzmüştü.
Genç adamın elindeki hali hazırda içtiği şişeyi bir hışımla kaptı. Ne olursa olsun Jungkook'a birşey olmasından korkuyordu. "Kendine gel aptal!" Elinden alınan şişeyle afallayan Jeon, geldiğini yen fark ettiği hyungunu pek umursamadan yanındaki hiç açılmamış üç şişeden birini aldı. "Jungkook, yeter dedim." "Olmuyor anlamıyor musun? Kafamdaki herşey gidiyor, o gitmiyor. Kör kütük sarhoş olsam bile unutamıyorum onu."
Sarhoşluğun verdiği sinirden ne yaptığının farkında değildi. Ayağıyla bütün şişeleri devirdiğinde sesi yüksek çıkmaya devam ediyordu. "Unutmak istemiyorsun ki..." Büyük olanın dudaklarından bir sırıtma koptu. Herşeyi anlamıştı. "Baban yaptı değil mi? Orospu çocuğu..." Yumuruklarını sıkmaya başladı. Nefret ediyordu o adamdan. Gerçekten kendi oğlunun hayatını alt üst edebilecek kadar bencil miydi? Yaşlı moruk yapacağını yapıyor günün sonunda bütün olan biten yine Jeon'a kalıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/300519558-288-k901302.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘍𝘰𝘳 𝘺𝘰𝘶, 𝘭𝘢𝘷𝘪𝘯𝘪𝘢 | Taekook
Fanfiction"Çünkü... Bilirsiniz bayım, yaralar iyileşmeye mahkumdur."