🦋"Ne doğar nefretten ama çoktur sevgiden doğan."
•••
Sabah hafif hafif aydınlanan havanın açık olan camdan yüzüme hücum etmesiyle, hareketlenmeye başladım. Daha açamadığım gözlerimle yan tarafıma döndüğümde içimdeki mayhoş his, hissedilmeyi talep ediyormuşçasına fink atıyordu midemde. Yavaşça elimi gezdirdiğimde yatağın üstünde, boşluktan ibaret oluşu kaşlarımı çatmama sebep oldu. Tamam, kabul ediyorum bu beni biraz korkutmuştu çünkü yatakta tek başımaydım tıpkı birkaç aydır olduğu gibi. Fakat olmamalıydı, gitmiş olamazdı Kook.
Özellikle de gün geceden sonra.Halbuki o güzel sözleri nasıl yakıyordu dün gece içimi. Aşkından canlandığım kişi tarafından sevilmek... Her bir zerresini hissetmek tarif edilemezdi. Sadece bedenen sevişilmezdi ki biz birbirimizin ruhlarını da severdik. Ruhların görünmez yaraları habersizce yamalanırken kendimizden geçerdik. İşte böyle bir geceydi dün gece.
Korkuyla açtığım gözlerim etrafı tararken diğer odadan gelen gülüşüme seslerine dikkat kesildim. Kıkırtıları rahatlamamı sağlarken yüzümdeki tebessümle başımı yastığa geri bıraktım. Uyanmıştı minik afacan. Bu defa Kook uyduruk bir toplantı için değil oğlumuzun yanına gitmek için yanımda yoktu. İçimdeki mutluluk denizleri kaynamaya başlamıştı bile. Aklıma gelen fikirle hemen kalkıp sessiz olmaya çalışarak yatak odasından çıktım. Ağıran kasıklarım küçük adımlarımı oldukça zorlaştırıyordu. Jeongsan'a ayırdığımız odaya yaklaştım. Burası aslında büyüdüğünde kullanabilmesi içindi. Bebeğim şuan küçücük olduğu için yatak odasındaki beşikte, yanımızda yatıyordu. Ama hemen hemen bütün eşyaları ve sevdiği oyuncakları bu odadaydı. Böyle oldukça o da odasına bayılıyordu tabiki. Kapıdan içeri usulca baktığımda Jungkook yeni uyandığı anlaşılan oğlumuzu kolları arasına almış gıdıklıyordu. Bu da Jeongsan'ın hoşuna gitmiş olacak ki tatlı gülücüklerini Jungkook'a bahşediyordu. Jeongsan babasına apayrı düşkündü. Pek fazla zaman geçiremedikleri için babasından uzak kalsa da Kook'la geçirdikleri birkaç dakika bile ayrı mutlu ediyordu onu. Sırf böyle şeyler yaşadığı için kendimi suçlu hissediyordum. Hep yanında olmaya çalışıyor, küçük dahi olsa hemen herşeyi kavrayabildiği için onu yalnız bırakmamaya özen gösteriyordum. Oğlum bana hiçbir zaman yük değildi ve onunla geçirdiğim her bir saniye benim için huzur demekti. Onu ilk gördüğüm ana kadar varlığının bile farkında olmadığım ama içimde bir yerlerde hayat sürmüş olan bu değişik sevgi beynimi pelte edecek kadar yoğundu. Çok aşıktım bu minik adama.
Kook'ta gülücükleri gördükçe o da gülüyor, oğlunu öpücüklere boğuyordu. Üstünün çıplak oluşu dövmelerini ve kaslarını açıkta bırakmıştı. Gözüme dehşet verici derecede hoş geliyordu şuan. Bugün evde olmasıysa ayrı şaşırtmıştı. Kabustan daha beter birkaç aydan sonra bu görüntü o kadar iyi gelmişti ki. En sevdiğim iki insan böylesine güzel görünürken bu görüntü karşısında ağlamak, methiyeler düzmek istedim. O sırada kapı pervazına yaslandığımdan açılan kapı beni ifşa etmişti. Bozmuştum anı. Kaşlarım havaya kalkarken farkedilmenin verdiği utançla hemen kahkahayı patlattım. Beni gören beyefendiler de şaşkın şaşkın bana baktılar. Yakaladıkları gibi beni de yanlarına çektiklerinde istemeden eğlenceye dahil edilmiş oldum. Bol gülücüklü birkaç dakikadan sonra ikisine de birer öpücük kondurdum ve ayağa kalktım.
Jungkook'un derin bakışlarıyla karşılaştım aynı saniyede. Çok dikkatliydi. Sanki bundan sonra bakmaya hakkı yokmuş gibi veda ediyordu güzel gözlerime, dudaklarıma, kızaran yanaklarıma, burnumdaki minik bene... Yüzümdeki en ufak ayrıntıları dahi ezberlemeye ant içmişçesine dalıp gidiyordu. Fakat zaten ezbere biliyordu beni. Onun haberi olmasa da beni uzun uzun izlediği gecelerin her birini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘍𝘰𝘳 𝘺𝘰𝘶, 𝘭𝘢𝘷𝘪𝘯𝘪𝘢 | Taekook
Fanfic"Çünkü... Bilirsiniz bayım, yaralar iyileşmeye mahkumdur."