14.

27 1 0
                                    


"Genellikle geç kalınmışlıklar iyileşmez. Ve sen sevgili, bunu öğrenmem için gönderilmiş en mükemmel lütufsun."

•••

Beş ay önce;

"Sevme beni Kim. Sevme. Çünkü eziliyorum ben sevginin altında. Öyle bir bakıyorsun ki, diyorum ah tanrım keşke onu bu iğrenç hayatıma hiç almasaydım. Ölüyorum Taehyung, senin kırılan kalbinin her bir yerinde benim parmak izlerim var. Ve ben bu kırıkları un ufak etmeye devam ediyorum. Hoş, hiç sevilmeyen biri olarak bunu da elime yüzüme bulaştırdım değil mi?"

Usulca yaklaştım. Dudaklarına ulaşan busem susmasını sağlarken ben devam ettim. "Sakın bir daha sevgiden haberin yokmuş gibi bahsetme bana. Çünkü sevgi kelimelere sığmaz. Ölçüler aşkta işe yaramaz. Daha büyük genişlikler lazım bize, aşkımıza. Bunu biliyorsun Jeon."

"Biliyorum Laviniam. Sen öğretmiştin." Başını boyun girintime yasladı. Derin nefesler alıyordu, sanki birkaç saniye sonra ayrılacakmışız ve hiç bir araya gelemeyecekmişiz gibi. Ama bilirdim üzüldüğünde bana böyle sığındığını. Büyük karanlıklardan korkup beni aydınlığıma tutunmaya çalıştığını... Jeon Jungkook beni seviyordu. Bunu bilmek yaşayan iki sevgilinin kabullenmesi en güzel gerçeğiydi. Sevmek, sevilmek gibi kesinlikle ebedi bir ihtiyaçtı. Basit insan bedeni için büyük bir mucizeydi fakat gerçek sevgi sevdiğin biri tarafından sevilmekti. Naçizane vücudumuz aşkı hissetmekten çok onu görmek, dokunmak, tatmak ve hep harlı tutmak isterdi. Tamda benim Jungkookuma baktığım, dokunduğum ve onu ilk günkünden çok daha fazla sevdiğim gibiydi yani aşk.

Babası yüzünden alışmıştık ve Jeon tüm suçu üstlenerek kendini yıpratıyordu. Ama şirketteki tavırlarından bunun Bay Jeon'un bizi ayırmak için yaptığı bir başka plan olduğunu biliyordum. Adam beni sevmiyordu ve oğlunun mutluluğuna gölge düşürmek pahasına da olsa benimle sürtüşüyordu. Tamam beni sevmeyebilirdi -açıkçası bu çokta umrumda değildi- ama davranışları Jungkook'u çok üzüyordu ve ben ailemi mutsuz etmesine müsade edemezdim. Müstakbel kayınpederimle pek de ufak olmayan atışmamızda kızdığım nokta haklı olduğumu bildiği halde Jungkook'un sesini çıkarmayışıydı. Ben kendimi pek tabii savunabilirdim fakat o her seferinde olduğu gibi yine babasına karşı ilişkisini savunamamıştı. Babasına karşı düşmanlığım yoktu. Birlikteliğimizi sevmediğini biliyordum ama yine de zoruma gidiyordu. Neyse ki konunun sakince aramızda halloluşu gergin ortamı yatıştırmış ve birbirimize zaman ayırma fırsatını doğurmuştu. Halimden oldukça da memnundum doğrusu.

Aklımdaki düşünceler seslerini yükseltmeye başlayınca ya bugün gerçekten de babası yüzünden ayrılsaydık? diye düşündüm. Çünkü denemeleri canımızı sıkmaya be bizi yıpratmaya başlamıştı. Aklımdaki soru işaretleri boğazıma yumru dizmeye başlamışken kısık çıkan sesimle onlardan birini sormaya yeltendim.

"Eğer bir gün ayrılırsa-" dudaklarıma kapandı. Cümlemi tamamlayamadan uzun uzun öptü beni. "Bu olmayacak, çünkü siz Bay Kim cüretkar adımlarınızla kalbimin derinliklerine inmekten asla çekinmediniz. Ve bunun karşılığında da oraya hükmediyorsunuz." Burunlarımızı birbirine sürttü. Kıkırtılarıma engel olamazken böyle anların bizim için ne kadar büyülü olduğunu tarif edemezdim. 

"Seni seviyorum,"
"Seni seviyorum."




•••

Günümüz: Kim ailesinin malikanesi

"Neden geldiğin hakkında bir fikrin var mı Kim Jisoo?"

Jisoo soru karşısında susmayı tercih etti. Omuzları sorulan soruyla düşmüş gururu incinmişti. Cevabı ne kadar kestirmese de onda saklıydı, bunun farkındaydı. Dedesinin dediği gibi "geçmişten yara almış bir aileden geliyorsan omzunda geleceğin de kahrı vardır." Fakat babasının donuk bakışlarıyla kesişirken gözleri, sessizliğin arkasına saklanmak daha cazip geldi.

𝘍𝘰𝘳 𝘺𝘰𝘶, 𝘭𝘢𝘷𝘪𝘯𝘪𝘢 | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin