21.

25 0 0
                                    



"You went from my home to
It was nice to know you."
🕯️




-
Güney Kore/Rusya uçuşu

Jisoo bir daha Rusya'ya dönmeme kararı aldığından beri babamın oradaki evine gidip kafa dinleme fikrini iyice düşünmeye başlamıştım. Kimseye haber vermeden oğlumla birlikte bir süreliğine -ki her ne kadar süresi belli olmasa da- tatil yapmak istiyordum. Jungkook'un çağırmayı düşünsem de biraz onsuz kalmak iyi gelir diye düşünmüştüm. Belki bana kızabilirsiniz ya da onu yeteri kadar sevmediğimi düşünebilirsiniz ama bu süreçte onunla yavaş yavaş düzelen aramıza tezat şekilde hiçbir sorun çözülemedi gün geçtikçe arttı sadece.

Gece üç'e kurduğum alarmımla uyanıp sadece Jimin'e haber verdim. Uykulu sesiyle beni anlamadığına yemin edebilirdim ama üstünde çok durmadım. Annem tüm uçuşu ayarlamıştı. Ayrıca bana yardımcı olsun diye haftalar öncesinden bir bakıcı da tutmuştu. Danya çok tatlı bir kızdı, alışmıştım da ona zamanla. Kendisi de Rus olduğundan seve seve kabul etmişti. Tüm eşyaları hazırlayıp evden çıkarken aklımı kurcalayan düşünceler yüzüme yansımış olacak ki kızcağız neredeyse on defa sorun olup olmadığını sormuştu ama ben her seferinde iyiyim diyerek geçiştirmiştim.

İyi değildim. Çünkü Jungkook aklımdaydı.

Haberi yoktu, gerçi her an olabilirdi. Ama onunla vedalaşmak istemiyordum. Çünkü kimseyi bırakmıyordum. Ama uzun uzadıya sarılmalar bana göre değildi. Ayrıca Jungkook anlam yüklememeli ve kendini üzmemeliydi.

Hava alalına girip bavul kontrolünden geçtikten sonra herşey çok hızlı gelişti. Uçağı beklemek sıkıcı olsa da rahatlamış hissediyordum. Uzaklaşma düşüncesi şimdiden rahatlatmıştı.

Herşey çok hızlı gelişiyordu aslında. Hızlıca kahvaltı ettik, yoksa midem bulanıyordu. Jeongsan uyandı, gülücükleriyle bizi de gülümsetti. Yavaş yavaş ekranda uçak saatleri belirirken ayaklandık. O esnada bana seslenmeye çalışan koşuşturarak alana girmeye çalışan biri görüş açıma girdi, sevgili eşim Jeon Jungkook.

Şaşkın ifadesiyle neden yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Ben sessizliği bozmadıkça onun bakışları bende daha uzun süre takılı kaldı. En sonunda suskunluğunu bozdu.

"Çok mu kolay sanıyorsun hm?"

Seslenişiyle durdum. O da biliyordu çünkü susarsa biteceğini, aşka yenileceğimi, gideceğimi.

"Eğer bu kadar kolay gideceğini bilseydim," bana doğru döndü. "Bu kadar çabalamazdım," derince soluklanırken o nefesi ve öfkesi birbirine karışmıştı. "Aksine gitmene izin verirdim Taehyung." Durdu biraz. Kalın siyah kabanın cebinden ellerini çıkardı. "Çünkü git ki kapına gelebileyim, sanki hiçbir şey olmamış gibi başına dikilip duygusuzca af dileyebileyim bunu mu istiyorsun gerçekten?"

Bana yaklaştığı her adımda sanki daha fazlası olabilirmiş gibi kalbimin odacıklarında meydana getirdiği zelzele tüm bedenimde bir çatırtı kopardı. Kesik nefeslerim onun sessizliğine gömüldüğünde farkettim; ilk defa bu kadar kararlı görüyordum onu.  On iki yıldır hemen hemen her anında yanında olduğum Jeon'u ne çok sevdiği babaannesinin ölümünde ne tırnaklarıyla kazıyarak adam ettiği şirketi kaybettiğinde ne de minik Jeongsan'ı almak için açtığımız ilk davayı kaybedişimizde bu kadar üzgün görmüştüm. Sanırım be defa gerçekten korkunç noktadaydık. Elimde valizlerle gidiyorken ben, bundan daha kötüsünü yaşar mıyız ki diye düşünüyordum; O ise nasıl toparlarız diye.

𝘍𝘰𝘳 𝘺𝘰𝘶, 𝘭𝘢𝘷𝘪𝘯𝘪𝘢 | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin