Uzak ilişki yürümezmiş. Onunla yaklaşık 10 ay önce tamda burada, Tumblr'da tanıştım. Herkes gibi problemleri olan bi kızdım. Çevrem geniş de sayılmaz zaten. Tereddüt etmeden ilk mesajı ben attım. Konuşmaya başladığımızda kafamda hiçbir şey kurmamıştım. Tamam gözleri gökyüzü gibi falan ama her gözü mavi olana da mesaj atmam sonuçta. Beni ona çeken bişey vardı.
Sabah akşam konuşur olduk. Gün içinde ne yapıyorsam onunla daha fazla konuşabilmek için hızlandırdım. Sabahları erkenden uyanıp onun uyanmasını bekledim.
Fotoğrafına ne zaman baksam donup kaldım, etrafımdaki her şeyi unuttum. Nerede ne yaptığını sürekli merak etmeye, kıskanmaya başladım. Ortada bir şey yoktu, yalnızca sürekli sohbet edip dertleşen iki kişiydik ama ben iyice tuhaf hissetmeye başlamıştım. Sahiplenme güdümü kontrol edemiyordum.
Sanırım tanışalı 2 ay olmuştu. Ailesiyle ilgili bi sebepten bir kaç günlüğüne şehrime geldi. O gelişinde onu görmeyi çok istemiştim, ama imkanımız olmamıştı. Ben yinede çok mutluydum. Yakınımda olduğunu bilmek bana güven veriyordu. Geri döndü.
Günler geçtikçe içimi bi korku kaplıyordu. Ona yazan her kızı yok edesim geliyordu. Bi tek benimle konuşsun bi tek benimle ilgilensin istiyordum. Evet hala sadece mesajlaşıyorduk. Sesini duymaya karar verdim.
Başka bi numaradan aradım. Beklediğimden daha kalındı sesi ama huzurluydu. Biraz da komikti çünkü kim olduğumu anlayamadığı için kasılıyordu. Kim olduğumu sorduğunda Megan Fox demiştim sgdjkashdasd . Her neyse, o telefon konuşmasından sonra daha da yakınlaştık. Zamanla parçam haline geldi. Konuşmadığımız zamanlar kendimi eksik hissediyordum.
Bir gün günlerden 5 Kasım, bana yine burada, Tumblrda "sen benim olsana?" dedi. O gün bugündür onunum. Sorunlarına, yaşamına ortak oldum. Ona kendini eksik hissettiren ne varsa tamamlamaya çalıştım. Belki dokunmadım, sarılmadım, elini hiç tutmadım ama hissettim. En içimde hissettim. Hiç bilmediğim şeyleri özlüyodum. Gerçekten, abartısız söylüyorum, kokusunu bilmiyodum ama ben onun kokusunu bile özlüyodum.
Ve tarih 27 Ocak, Kadıköy'ün ortasında bi köşede oturmuş beni bekliyordu. Vakit öğle saatleri. Heyecandan midem bulanıyordu. Ben çoktan oradaydım ama o daha orada olmama 20 dakika var sanıyordu. Beni çılgın beniii. Oturduğu yerin biraz uzağında durup öylece izledim onu. Elinde sigarası, yüzünde angut bi ifadeyle beni bekliyordu. Duramadım daha fazla yerimde. Sanki ilk kez yanındaymışım gibi değil, yıllardır onunlaymışım gibiydi. Koşup sarıldığımda hayatımda ilk kez tamamlandığımı hissettim. Nasıl tarif edilir bilmiyorum ama, sol tarafımda içi boş dondurma kalıbı vardı ve ben ona sarıldığımda sanki içi yavaşça erimiş böğürtlenli dondurmayla doldu. Ne eksik, ne fazla.
O an dünyanın en şanslı kızı gibi hissettim kendimi. Belki inanmazsınız ama, boynunu kokladığımda daha önce özlediğim kokunun aynısının tıpkısını çektim içime. Düşünsenize hiç bilmediğim kokuya alışıktım, ne tuhaf. Ben 17 yaşındayım, ve ömrümün geri kalanı yanımdaydı.
5 gün İstanbul'da kaldı. Her günümüzü dolu dolu geçirdik. Evime geldi. Ailemle tanıştı. Birlikte vakit geçirdikçe aileden biri gibi oldu. Babamla tanıştırdığım ilk erkekti, son olucak emindim. 1 hafta öncesinde aramızda 454 kilometre varken, telefonum fotoğraflarımızla doldu. Yalnız yürüdüğüm sokaklarda birlikte yürüdük. Daha önce gitmek bile istemediğim sahillere, kafelere onunla gittiğimde, ne kadar güzel yerler olduklarını fark ettim. Sıradan şeyler mükemmelleşti. Geceleri aynı evde yan yana olmasa bile, bir kaç sokak ötemde uyuduğunu bilmek huzurdan öldürüyordu beni. İnanamıyordum. Gerçekten onunla mıydım ?
Gitme vakti geldiğinde, bindiği arabanın arkasında kaldığımda sokak kedisi gibi hissettim kendimi. Yine yalnız, yine kimsesiz. Varlığına, beni ısıtmasına o kadar alışmıştım ki elimi bıraktığı an buz tuttum. Ama biliyordum, yine gelicekti. Bu defa beklemesi daha zor olucaktı, özlemekten gebericektim ama olsundu. Aşk buydu.
Özlemekle geçen 2 aydan sonra 25 Nisanda bir kez daha şehrime geldi. Bin bir zorlukla, problemle geldi ama yinede geldi. Bu defa 3 gece 4 gün kalabildi. Okuluma bile götürdüm onu. Bizi hiç tanımayan insanların bizi izleyip gülmeleri, ardından daha fazla mutluluk, neşe dilemeleri o kadar tatlıydı ki. İlk buluşmanın aksine daha doğaldık. Yani ilkinde de gayet doğaldık ama en azından beyefendi yanımda geğirmiyodu....
Güzel olan neredeyse her şeyi yaşadık biz. Birlikte uyuduk, birlikte ağladık, birlikte güldük, birlikte üşüdük. Bağır çağır kavga ettik, küfür ettik. Yeri geldi özenildik, yeri geldi rezil olduk. Ama biz birlikteyken ne yaşarsak yaşayalım mutluyduk.
Bugün o Ankara'ya döneli 3 gün oldu. Telefonumda yine bir sürü yeni fotoğraf var. Odamda depoladığım bir sürü eşya. Tişörtü, parfümü, kolyesi, bilekliği, küpeleri, kahve kupası. Kafede içtiğimiz nargilenin sipsisinden tutun, burger fişleri, karting bonesi, eğlence merkezi kartı, vapur jetonu bile bende. Hiç biri onun yerini tutmuyor. Hiç biri beni ısıtmıyor. Üşüyorum, özlüyorum, ölüyorum. Ama ben hiç unutmuyorum, biliyorum, yine gelicek. Bir gün gelicek, ve hiç gitmicek. Ben İstanbulda'yım, o Ankara'da. Uzak ilişki yürümez arkadaşlar. Biz uçuyoruz, darısı sizin başınıza.
- seninyuzunbenimgokyuzum adlı kullanıcıdan alıntıdır.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tumblr'dan Hikayeler
Genel KurguTumblr'da gördüğünüz bazen çok hüzünlendiğiniz bazen çok güldüğünüz hikayeler burada toplanıyor.