1. Bölüm

508 45 51
                                    

Şarkı; Model, Bak Bir Varmış Bir Yokmuş

Duygular, bazen yanlış adımlara sürükler. İnsanoğlu, sadece kalbi yüzünden bazen çok yanlış hatalar yapar. Sırf başkasını kırmamak için defalarca kırılır, parçalanır. Oysa bunu farketmez bile. Çünkü hep kendine sağır, dilsiz ve kör bir insan olmuştur.Çoğunun hatası da budur zaten. Hiçbir kimse dönüp kendine bakmaz. Çevresine sahte oynar, maskesini hiç çıkarmaz. Kendi ruhunu kendi siler. Zamanlar kim olduğunu hatırlayamaz ve yüzündeki o gittikçe iğrençleşen maske ile bir bütün olmaya başlar. Yavaş yavaş kimliği sahteleşir. Bu da kişiyi felaketlere sürükler. Başta masumca atılan yanlış adımlar ileride onarılamayacak kalplere, içinden çıkılmaz durumlara, unutulamaz yaşanmışlıklara, bitmek bilmez anılara sebep olur. Peki bunca neden olunan şeyden sonra pişman olunur mu? Pişman olunca bir şeyler düzelir mi? Pişmanlık kimin umrunda olur ki?
Açık olan gözlerimi yavaşça kapattım. Kafamı oturduğum banka yasladım. Denizin, sahildeki kayalıklara yavaşça çarpıp köpük olmasının sesi, uzaklardaki insanlardan gelen kahkahalar, akşam olmaya başladığı için yavaş yavaş ılıyan havanın hoşnutluğu, geçen süt mısırı arabasının tekerleklerinin gıcırdaması, yavaşça denize yaklaşan martıların sesi kafamdaki sesleri susturmaya yetmiyordu. Gözlerimi yavaşça araladım ve gökyüzüne uzun uzun baktım. Düşünüp düşünüp bir sonuca varmaya çalıştım. Bu yaptığım doğru muydu? Hayatım için ileride ne gibi bir yanlışı olabilirdi veya yanlış olur muydu?

Her şeye fazla takılmak iyi bir şey değildi. Olursa olur, olmazsa olmazdı, olanla da olunmazdı zaten. Mesele de olmazla olunup olunmamasıydı. Kafamı aniden iki yana sallayıp ayağa kalktım. Tamam şu anda sağlıklı düşünemiyordum. Sakin olmalıydım yoksa yavaşça kafayı yiyecektim. Bu konuyu daha fazla düşünmemeye karar verdim yoksa pişman olmaya başladığımı kendimce kabul edecektim. Birden telefonumun çalmasıyla irkildim. "Efendim anne?"

"Aylin, kızım hala dışarıda mısin sen, bak akşam oldu babanın misafirleri gelecekmiş, sen hâlâ aylak aylak dolaş. Eve gel de çabuk bana yardım et."

"Tamam anne."

"Ha! Gelirken ekmek almayı unutma."

Telefonu kapatıp fırına yürümeye başladım. Yaz tatili yaklaşıyordu. Havalar isınmaya başlamıştı ki sokaktan gelen sıcak ekmek kokusu çok güzel olmasına rağmen fırının içi yanıyordu. Ekmekleri alıp hızlıca çıktım.

Oğuzhan anneannesinin hastalığı sebebiyle şehir dışına gittiği için fazlaca düşünüyordum şu sıralar doğru mu yaptım diye. Yaklaşık bir ay on gün önce söylemişti bana lisenin başından beri benden hoşlandığını. Hiçbir zaman böyle bir niyetim olmamıştı ve Oğuz çok sevdiğim çocukluk arkadaşlarımdandı. Bu da işi çok sıkıntıya sokuyordu. Ona böyle bir isteğim olmadığını her seferinde belirttim, arkadaşlığımız bozulacak diye de çok korkuyordum. Oğuz herkese kaba bir çocuktu ama aksine bana karşı her zaman çok iyi, çok kibar ve çok naif bir insan olduğunu bilirdim. Şu anda ikimiz de on yedi yaşında semtimizdeki güzel bir lisede on birinci sınıftık. Lise çağlarımı hiç aşık olmadım demeden geçirmek istemiyordum. Üstelik bir kişiye bir şans versem ne olur ki diye de düşünmeden edemiyordum. Tabii buna Oğuz'un da sürekli en azından bir denesek lafları da destek oldu. Hayatım boyunca hep çok planlı davranmış bir insandım. Bunda ailemin de katkısı da büyüktü. Bir kez olsun plansız hareket etmek nasıl çok merak ediyordum ve Oğuz'un bir haftalık uğraşının sonucunda ona, onu bu anlamda sevmediğimi sadece denemek için istediğimi belirttim. Ama şu bir haftada o kadar pişman olmaya başlamıştım ki... Her zaman olan kurallarımın dışına çıkmak beni çok korkutuyordu. Kendimi hiç rahat hissetmiyordum ve bu durum gittikçe canımı sıkıyordu. Hatta öyle ilerlemişti ki bırakalım demeyi bile düşünüyordum. Ama kalbim beni bunca zamandır kendi kendine sevmiş Oğuz'un kırılmasına nasıl izin verecekti?

LİMON APARTMANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin