Öncelikle tekrardan yazar notu yazdığım için özür dilerim (= Bu bölüm kısa ve içime sinmeyen bir bölüm oldu fakat kimseyi bekletmek istemedim. Açıkçası öyle hastayım ki klavyeye parmaklarımın değdiğine şükrediyorum, onun için bölüm fotoğrafını tam da beni anlatan bir alıntı olarak seçtim. Sonraki bölüm umduğumdan biraz geç gelebilir, en fazla beş gün bekleteceğimi garanti edebilirim ama gönül rahatlığıyla.
1,7k ve 100 oy için çok ama çok teşekkür ederim (= Diğer bölümlerde görüşmek üzere, iyi ki varsınız (=
****
Gözlerim dolu dolu tekrar tekrar okudum aynı sayfayı. Başımı kaldırdığımda Deniz nemli saçlarıyla karşımda dikiliyordu. Defteri kapatıp masadan kalktım ve hızla gidip Deniz'in dudaklarıyla birleştirdim dudaklarımı. Romantik bir filmden mükemmel bir sahnede gibiydik. Esas kız, esas oğlanın hislerini öğreniyor, sarılıyorlar, öpüşüyorlar ve öpüştükten sonra aşk dolu sözcükler fısıldıyorlar birbirlerinin kalplerine. Aslında her şey böyleydi, böyle devam edebilirdi fakat bir sesle Deniz'den ayrılmam bir oldu. Süheyla Hanım kapıyı açmış kocaman gözlerle bize bakıyordu...
Hemen Deniz'den ayrılıp birkaç adım yana kaçtım. Başım yerde, ellerim önümde kilit duruyordum ve ömrümde en son ne zaman bu kadar utandığımı hatırlamıyordum. Kadın acaba "açtık evimizi zilliye, meğer oğlumun namusuna göz dikmiş!" diye düşünüyor muydu? Saçlarımdan sürükleyip kapı dışarı eder miydi beni? Resmen şu an kendimi İtilmiş'ten dayak bekleyen Kakılmış gibi hissediyordum. Şöyle bir güzel kavrayacaktı saçlarımı çevirecekti saat yönünde ya da en beteri ağzımı açsam "ne biçim konuşuyorsun kız sen öyle fahişe gibi" diyecekti.
"Bende sana bakmaya gelmiştim Umaycım, gel hadi birlikte masayı hazırlayalım," diye şen bir ses kulaklarıma dolduğunda hızlıca kafamı kaldırıp geldiği yere baktım. Süheyla Hanım kocaman bir gülümsemeyle kapıda duruyordu.
"Tabi Süheyla Hanım," dedim tedirgin bir sesle. Birkaç adım ona doğru atmıştım k, çaktırmadan Deniz'e göz kırptığını gördüm. Yanına gittiğimde elini belime koyup kapının dışına yönlendirdi beni ve sessizce merdivenlerden inip mutfağa geçtik. Mutfağa mutfak demeye bin şahit lazımdı. Ailemin evi de büyüktü ve evin en büyük kısmı mutfaktı, annemin isteği üzerine. Kendi mutfağımızdan bile üç minik çocuk odası rahat çıkardı ama bu mutfaktan iki tane bizim mutfak olurdu. Süheyla Hanım kendisine minik bir fabrika kurmuştu. Gerçekten ben durumlarının bu denli muhteşem olduğunu bilmiyorum. Sormamıştım da ama laf arasında geçtiği kadarıyla bir fabrikaları olduğunu biliyordum. O da bana sormamıştı ailemi, sonuçta ailelerle mi evleneceğiz demiştik birbirimize gülüp ama insanın içindeki Melahat de susmuyordu ki azizim!
"Şey... Süheyla Hanım... Ben... Az evvel..." diye kekeledim mutfağın ortasına geldiğimizde.
"Siz gençsiniz Umaycım, kapıyı çalmam gerekirdi, hata benim. Kaldır yüzünü yerden," dedi çenemi doğrultup. Yemyeşil gözleriyle sıcacık gülümsüyordu bana tıpkı oğlu gibi. Bende ona minnetle gülümsedim.
"Ne dersin, bugün Deniz'i yollayıp bir güzel sohbet edelim mi seninle?"
"Çok isterdim Süheyla Hanım ama yarın acilen Trabzon'a gitmem gerekiyor ev arkadaşımla birlikte. Ama geldiğimiz zaman, teklifiniz hala geçerli olursa mutlaka yanınıza geleceğim," dedim. Süheyla Hanım sol elimi ellerinin arasına aldı.
"Sana kapımız her zaman açık Umay," dedi.
"Masayı hazırlayayım o zaman ben," diye gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Öpücük
Romance"Filmlerde böyle bir sahne olduğunda, genelde erkek kızı öper," dedim yanaklarım kıpkırmızı. "Öpmeli miyim seni?" diye sordu. "Öpmek istiyorsan eğer..." diye geveledim. "Öpebilir miyim?" dedi kısık bir sesle. "Eğer-" lafımı...