Teknenin sallantısı geçene kadar Deniz sıkıca tuttu beni. Birkaç saniye bana birkaç ömür gibi gelmişti. Ben bu adamı ne zaman bu kadar çok sevmiştim? Sallantı geçtikten sonra üst kattaki yerimize geçip sohbet etmeye başladık. Az evvelki sarılma, ya da koruma, hala etkilerini gösteriyordu. Yat turunun ardından birer dondurma alıp şemsiyeli sokağa geçtik. Bir sürü fotoğraf çektirdim Deniz’e. Burcu hepsine bayılacaktı. Sokak restoranlardan oluşuyordu tamamen ve her tarafta yemek kokusu vardı. Karnımın guruldadığını hissedebiliyordum. Restoranların birine oturup yemeklerimizi yedik. Deniz hesabı hallettikten sonra aheste aheste kayalıklara ilerledik.
“Sevdin bence sen bu şehri,” dedi sesinde bariz bir neşeyle.
“Bilemem…” diye gülümsedim.
Kısa sürede ulaştığımız kayalıklara Deniz’in yardımıyla oturdum. Ilık rüzgar kafamdaki tüm düşünceleri uzaklaştırıyor, yanımdaki adamın kokusunu ciğerlerime dolduruyordu. Deniz fotoğraf çekerken bende çaktırmadan onu izliyordum. Birkaç fotoğraf daha çekip makinayı çantasına attı. Yerine iki meyve suyu çıkarıp pipetini taktığını bana verdi.
“Senin hazırladıkların gibi olmaz ama bu da lezzetlidir,” dedi. Sessizlik içinde meyve sularımızı içtik. Ardından Deniz boş kartonları çantasına koyup bana çevirdi gövdesini.
“Bugüne kadar fazla olmasa da en sevdiğim yerlere götürdüm seni Antalya’da. Eğlendin mi?” dedi.
Sen yanımdayken eğlenmemem ne mümkün…
“Yani, kötü değildi,” diye gülümsedim.
“Bir anda sevemezsin bir şehri, biliyorum. Ama muhakkak sevdiğin bir şey olmuştur, yanılıyor muyum?”
Öyle bir şey vardı ki, ben hiçbir şeyi böylesine sevmemiştim…
“İddiayı kaybettim. Ne istersin?”
“Henüz ne istediğime karar veremedim, aklıma geldiğinde sana söyleyeceğim ama merak ettim, neyi sevdin?”
Seni, sadece seni sevdim…
“Düden Şelalesi…”
İçimdeki ses kendini duyurmak için çabalasa da dudaklarım ona itaat etmiyordu. Bu koca şehir cehennemdi benim için ama bu adamın varlığı merhem sürüyordu tüm yanıklarıma. O yanımda olduğu sürece, olduğum yer çöl olsa, çöplük olsa severdim. Evet, sevecek hiçbir şey göremeyen gözlerime kirpikleriyle mil çekmişti ve görebildiğim tek şey onun gülümsemesi olmuştu.
“Orayı sevdiğini tahmin etmiştim!” diye güldü. Yüzündeki zafer o kadar aşikardı ki onun gülüşüne tebessüm etmekten alamadım kendimi…
“O zaman biraz daha oturalım, sonra ben seni markete bırakayım. Birkaç işim var, onları halledip alırım seni,” dedi.
Başımı salladım. Sürpriz… Ne sürprizi olabilirdi ki bana? Aklıma takılmıştı bu fena şekilde. Ne kadar düşünürsem düşüneyim Deniz’in ne yapacağını bir türlü tahmin edemiyordum. Pek kafa yormamaya karar verdim, sürpriz dediyse sürprizdi, tahmin etmek hem o anın büyüsünü bozar hem de Deniz’in hevesini kırardı. Biraz daha oturduktan sonra Deniz beni markete bıraktı, kendisi de arabadan bile inmeden gitti. Boş sepetle birkaç tur attıktan sonra pizza yapmaya karar verdim. Evet! Bugün Deniz Kamer EVLİYAOĞLU’na beş hafta boyunca bana katlandığı için tam teşekküllü bir yemek hazırlayacaktım. İlk iş kolumdaki sepeti arabayla değiştirdim. Hemen ardından pizzanın malzemelerini doldurdum içine. Pizzanın yanına en iyi bira giderdi, ikişer tane de bira aldıktan sonra meyve reyonuna gittim. Tatlı diye aşırıya kaçmamak lazımdı. Mevsim meyvelerinden de biraz aldıktan sonra benim favorim olan, Ayşegül’ün kökünü kuruttuğu kahvenin son paketini arabaya attım. Nane likörü kahvenin yanında en sevdiğim içecekti. Kalıp kalmadığından emin olmak için Ayşegül’ü aradım ve ardından bir şişe de likör aldım. Babam bu kadar alkol tükettiğimi görse saçlarımdan sürüklerdi beni kesinlikle. Şöyle bir düşününce babam benim bu halimi görse beni evlatlıktan reddederdi. Arada bir Ayşegül’ün sigarasından otlanıyor, arkadaşlarımın yanında çakır keyif olmaya bayılıyor ve evimde bir erkeğe yemek yapıyordum. Beş hafta boyunca finallere çalışmayıp onunla şehri turlamam da cabası! Kendim gibi evladım olsa evden burnunu bile çıkartmazdım… Ama babam asla ve katiyen başını yere eğdirecek bir şey yapmayacağımı bilirdi. Alışverişi tamamlayıp kasaya dudak uçuklatacak bir miktar bıraktıktan sonra elimde poşetlerle Deniz’i beklemeye başladım. On dakika sonra nihayet gelebilmişti. Poşetleri elimden alıp arka koltuklara bıraktıktan sonra bin bir özrüne yanıt vererek eve ulaştık. Önden çıkıp kapıyı tuttum ve Deniz elindekileri mutfağa bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Öpücük
Romance"Filmlerde böyle bir sahne olduğunda, genelde erkek kızı öper," dedim yanaklarım kıpkırmızı. "Öpmeli miyim seni?" diye sordu. "Öpmek istiyorsan eğer..." diye geveledim. "Öpebilir miyim?" dedi kısık bir sesle. "Eğer-" lafımı...