Üçüncü hafta Aspendos’ta mükemmel bir müzikale gitmiştik ve hafta içim de Deniz’in yazdığı şiirle geçmişti. Git gide emin olmaya başlamıştım Deniz’e olan duygularımdan fakat Dim Çayına gittiğimiz zaman olanlar da aklımı sürekli kurcalıyordu. Deniz o günle ilgili tek bir kelime etmemişti ve ben sürekli doğruluk paylarını düşünüp duruyordum. Düden gezisi için bir değişiklik yapıp Yekta ve Ayşegül’ü de davet etmiştik. Cumartesi sabahı erkenden uyanıp Ayşegül’le piknik sepeti hazırlamaya koyulduk. Deniz’in dediğine göre şelalede piknik masaları vardı, ateş yakmadığımız ve ortamı kirletmediğimiz sürece doya doya yapabilirdik pikniğimizi. Ayşegül akşamdan hazırladığı köfteleri kızartıp hepimize ekmek arası yaptı, bende kalanları hallettim. Üzerimize rahat bir şeyler giydikten sonra bir korna sesi geldi, gelen Yekta’ydı. Onu içeri alıp Ayşegül’ü de yanına postaladıktan sonra aynada son kez kendime baktım. Deniz’den hoşlanmaya başladım başlayalı gözüme o kadar çirkin gözüküyordum ki kelimelerle tarifi yoktu bu durumun. Biraz daha kendimle uğraştıktan sonra ikinci korna sesi duyuldu ve eşyaları Yekta’ya verip aşağı indik. Deniz arabadan çıkıp selamlaştı bizimle. Sepeti Yekta’dan alıp bagaja koydu. Ardından ben Deniz’in yanına geçtim, Ayşegül de doğal olarak Yekta’nın arabasına bindi. Yekta’nın minicik, sevimli bir öğrenci arabası vardı. Ayşegül’le tanışmaları da Yekta’nın arabasını bir ara satılığa çıkarması sonucunda olmuştu ama kısa süre sonra vazgeçmişti bu fikrinden.
“Uykusuz musun sen?” diye sordu Deniz birden.
“Yok, nereden çıktı?” dedim şaşırıp.
“Gözlerin şişmiş.”
Hemen çantamdan ayna çıkarıp gözlerime baktım. Gerçekten şişmişlerdi.
“Bir kıza böyle şeyler dememelisin, bilmiyor musun bunu?” diye payladım Deniz’i.
“Özür dilerim,” diye güldü. “Neler hazırladın?”
“Bir sürü şey var. Ekmek arasından tut uzak doğu yemeklerine kadar.”
“Uzak doğu yemeği nereden çıktı?”
“Ayşegül meraklıdır öyle şeylere. Kimbap yaptı Yekta çok seviyor diye.”
“Hiç denemedim daha önce.”
“Güzeldir, seveceğine eminim.”
“Ayşegül Yekta’ya kimbap yapmış, sen bana poğaça yaptın mı?”
“Yoo, niye yapayım ki?”
“Ciddi misin Umay?”
“Evet, kız sabahın köründe uyanıp sevgilisi için yaptı onları, ben niye sabahın köründe uyanıp sana poğaça yapayım ki?”
“Arkadaşımın canı poğaça çekiyor diye düşünebilirdin,” deyip surat astı Deniz. Piknik sepetinden poğaça çıkınca yüzünün alacağı hali sabırsızlıkla bekliyordum.
Kısa süre sonra Düden Şelalesi’ne gelmiştik. Sepeti arabada bırakıp içeri girdik. Ayşegül ve Yekta üç yıldır burada olmalarına rağmen ilk kez geliyorlardı ve onlar da manzara karşısında benim gibi büyülenmişlerdi. Suyun akışı, sesi, yüzüme sıçrayan damlaların serinliği… Hepsi birbirinden mükemmeldi. Bir sürü fotoğraf çektik saatlerce. Yekta ve Ayşegül genelde önümüzden gidip birlikte dolaştılar, biz de Deniz’le sohbet edip fotoğraf çekindik. Geldiğime gerçekten değmişti… Hepimiz acıkınca Deniz arabaya gidip sepeti aldı ve zoraki bulduğumuz boş bir masaya oturduk. Tatlı diye küçük bir karpuz da getirmişti. Ayşegül koca bir kahkaha patlatınca bütün gözler ona çevrildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Öpücük
Romance"Filmlerde böyle bir sahne olduğunda, genelde erkek kızı öper," dedim yanaklarım kıpkırmızı. "Öpmeli miyim seni?" diye sordu. "Öpmek istiyorsan eğer..." diye geveledim. "Öpebilir miyim?" dedi kısık bir sesle. "Eğer-" lafımı...