12. Bölüm | Seni Kıskandırıyorum Beni Affet

490 25 10
                                    

       Hayatta en mutlu olduğum şey en sevdiklerimle en sevdiğim şeyleri yapmaktı ama gelin görün ki Ayşegül ve yemek yapmak bir arada gelince küçük bir cehennem yaşıyordum. Bir insanın ne kadar yeteneksiz olduğunu her seferinde utanmadan gözüme sokuyordu Ayşegül. Şunu şöyle yap, bu böyle olmaz demekten başıma türlü türlü ağrılar saplanıyor ve her seferinde onu mutfaktan kovuyordum ama bu kez durum farklıydı. Ayşegül ve Yekta’nın yıldönümleri Deniz ve benim ikinci ay dönümümüze denk gelmişti ve hep birlikte evde güzel bir yemek yemeye karar vermiştik. Ayşegül ilk defa bu kadar çabalıyordu bir şeyler yapmak için ve gerçekten başarıyordu.

      “Tüm garezin banaydı değil mi?” diye güldüm kasenin içindekileri malzemeleri çırparken.

      “Bu özel bir yemek Elif’im, yoksa asla uğraşmam,” diye kahkaha attı.

      “Seven insana her gün yıl dönümü değil mi? Bu kadar yıl bana eziyet etmeye nasıl gönlün el verdi?”

      “Sevgili olarak kutlayacağımız son yıl dönümümüz bu bırak da uğraşayım.”

      “Neden baş başa bir yerlere gitmediniz ki? Bizimle geçirmek zorunda değildiniz.”

      “Biz halimizden memnunuz. Hem dördümüz daha güzel vakit geçiriyoruz.”

      “Memnunsanız bizim için de hiç sorun yok. Hadi hızlan biraz azıcık vaktimiz kaldı.”

      Birkaç saat içinde tüm yemekleri hazırlamış masayı kurmuştuk. İşlerimiz biter bitmez Deniz ve Yekta geldi. Birlikte güzel bir yemek yedikten sonra Ayşegül ve Yekta salona geçti, biz de Deniz’le masayı toplamaya başladık.

      “Çok lezzetli olmuş her şey, eline sağlık sevdam,” dedi Deniz verdiğim tabakları bulaşık makinasına dizerken.

      “Afiyet olsun sevdam,” diye gülümsedim.

      “Çok özledim seni.”

      Elimdeki tabağı masaya bırakıp açtığı kollarının arasına sokuldum. Sımsıkı sardı beni her zamanki gibi. Burnuyla saçlarımı aralayıp derin derin kokladı.

      “Bende seni çok özlemişim,” dedim.

      Kollarını iyice sıktı. Biraz daha sıksa ve kaybolsam onun kollarında diye dua ettim sessizce. Bu haldeyken bile özlem kaynıyordu kalbimin en ücra yerlerinde. Hele bir de yanımda olmasın öyle bir yanıyordu ki canım korkuyordum sabahı görememekten. Bir insanı kendimden fazla sevebileceğim hiç aklıma gelmezdi. Sevgili gibi, annem gibi, anne gibiydi ona olan hislerim. Hiçbir zaman geçmiyor, git gide daha da büyüyordu. O olmadan nasıl bir hayatım vardı, sabah uyandığımda ne yapardım, her gece okuduğu şiirler olmadan nasıl uykuya dalardı gözlerim, nasıl gülerdim, ne düşünürdüm hepsi uçup gitmişti aklımdan ve yerlerini Deniz’e bırakmışlardı. Sevdiğim kadar, hatta belki daha fazla sevildiğimi bilmek benim için dünyada eşi benzeri bulunmayan bir nimetti. Deniz haklıydı aslında, benim için yaratılmış adamı bulmuştum ve her gün şükrediyordum onu bana yollayana.

      Saçlarıma bir öpücük kondurduktan sonra biraz geri itti beni ve yüzümü ellerinin arasına aldı. Sımsıcak gülümsedi yüzüme ve dudaklarını alnıma bastırdı. Evet, yine alın! İki buçuk ay evvelinde neredeyse beni öpecek adam hala ilk öpücüğümü vermemişti bana. Utanmasam tutup kolundan yaslayacaktım duvara ve nefesini kesene kadar öpecektim. Bazen rüyamda Deniz'in dudaklarını kesip kendime kolye yaparken buluyordum kendimi. Öpmeyecekse beni ne işe yarayacaktı ki onlar, değil mi? Bu rüyalar yüzünden Ayşegül tarafından evin sapığı ilan edilmiştim. Hayır, ben sapık falan değildim! Sadece Deniz'in tadını merak ediyordum, olamaz mıydı yani?

Son ÖpücükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin