Kapının çalmasıyla irkildim. Yattığım yerden doğrulup kapıya yöneldim. Gelen evin hizmetlilerinden biriydi. Elinde bir tepsi tutuyordu. Getirdi ve masanın üzerine koydu. Teşekkür etmem üzerine dışarı çıktı. Bir an açlıktan öleceğimi sanmıştım. Kadının getirdiği tepsiyi ve yemekleri yemeye başladım. Mantar sote sevmesem bile o anki açığımla bütün tabağı bitirmiştim. Tekrar kapı çaldı bu kez gelen Urazdı. Onun gelmesiyle oturduğum yerden birden ayağa fırladım. Benim hareketim üzerine gülümsediğini görebiliyordum. Bende ona bir yapmacık bir gülüş attım. Çünkü ona hala kızgındım. tamam beni tanımıyor olabilir ama bana böyle davranması gerekmezdi. Derken yanımda bitivermişti. Tekrar başucumda dikiliyordu. Bir şeyler geveleyip duruyordu. Ve sonunda sözlerini toparlayıp ağzını açabilmişti. "Özür dilerim Melis"
yutkundu.
"sana böyle davranmak istemedim ama yani durum ortada Selenin kıskançlığı,düğün falan derken..." yine geveleme başlamıştı. Gözlerimi hafifçe devirip tekrar -yapmacık-bir gülüş attım. "Önemli değil dedim koluna dokunarak. Kadınız biz. Her kadında olur böyle kıskançlıklar. Hem bana yardım ettiğin içinde ayrıca teşekkür ederim." Ona dokunduğumda bütün vücudum buz kesilmişti adeta. damarlarımda ki sıcak kanın bir anda soğuduğunu hissedebiliyordum. Onu kendime çekip sımsıkı sarılmak istiyordum. Kalbinin atışını göğsümde hissetmek istiyordum. Gözlerimi ondan çevirmeden onu izlerken büyülenmiştim adeta ve bunların hepsi bir dokunuşla gerçekleşmişti.
Ben Uraza dalmış bakarken bir anda odanın kapısı açıldı. Bunun üzerine elimi Urazın kolundan çekmemle bütün vücudumun eski haline dönmesi bir olmuştu. Kapıdaki tabi ki Selendi. Bir hışımla içeri girdi ve Urazın koluna girip bir şeyler söyledi. Sanırım odalarına çağırıyordu Urazı. Farkındaydım. hepsini beni gıcık etmek için yapıyordu. Fakat bu çok saçmaydı daha birkaç saattir tanıdığım adama ne hissedebilirdim? Hissetmiyordum. Hissetmiyordum değimli?
O sabah erkenden kalktım. Başağa buluşacağımız adresi mesaj attım. Saçlarımı elimle düzeltip şekil verdikten sonra eşyalarımı alıp odadan çıktım. Ben erken kalktığımı sanıp sessiz sessiz merdivenleri inerken. Aşağıdan selen göründü.
"o demek gidiyorsun" dedi hafif bir gülümsemeyle. gözlerimi devirip ona cevap vermemeye çalıştım. Arkamı dönüp giderken tekrarladı "umarım bir daha gelmezsin" bu kez sadece ona döndüm ve baktım suratında o gülümseme son cümlesinde öfkeye dönüşmüştü. Tek kelime etmeden çıktım. Bahçede Urazı gördüm -bu evde insanlar saat kaçta kalkar-beni görünce yanıma doğru geldi. Gülümsüyordu bende gülümsedim. Yaklaşınca günaydın diye mırıldandı karşılık verdiğimde elimdeki eşyaları gördü biranda yüzü düşmüştü. "gidiyor musun?" diye sordu telaşla evet dercesine kafamı salladım ve devam ettim. "zaten yeterince dert oldum başına artık gitsem iyi olacak" dedim ve yürümeye başladım oda yürüyerek yanıma yetişti. "nereye gideceksin peki" dedi yine aynı ses tonuyla "başakla buluşacağım sonrada bulurum bir çaresini" deyip geçiştirdim.
Ama aslında bende bilmiyordum ne yapacağımı. Tekrar yürümeye devam ettim bahçenin kapısına geldiğimde tekrar dönüp el salladım tam çıkacakken yanıma geldi. Birkaç saniye karşımda öylece dikildikten sonra biranda beni kendine çekip sarıldı.
Evet.
Evet,yine aynı şey olmuştu. Yine bedenim buz kesilmişti. Elleri sırtımda kafası omzumda geziniyordu. Kalbinin atışını göğsümde hissetmiştim işte. Bende ellerimi kaldırıp onun sırtına götürdüm. Gözlerini kapatıp sıcaklığını hissettim. Sırtımdaki elleri bu kez omuzlarımı tutuyordu. Biraz önceki büyü şuan bozulmuştu. Konuşmaya başladı. Ve benden telefonumu istedi. Kaşlarımı neden dercesine kaldırdıktan sonra tekrarladı. "hadi."
Bu kez dediğini yapıp cebimdeki telefonu ona uzattım. O da kendi telefonunu çıkardı. ikisiyle de bir şeyler yaptıktan sonra tekrar telefonumu bana uzattı; "artık istediğim zaman seni arayabileceğim ve sende beni" dedi dudağını yukarı kıvırırken. Bende karşılık olarak ona güldüm ve tekrar el sallayıp bahçeden çıktım.
Başakla buluşacağımız caffeye gelip boş bir masaya oturdum. Gelmesi biraz uzun sürmüştü. Bir çilekli milkshake siparişi verip beklemeye başladım. Sonunda gelebilmişti. Beni görür görmez boynuma sarıldı. Sürekli beni çok merak ettiğini söyleyip duruyordu. Karşımdaki sandalyeye oturduğunda her şeyi anlatmaya başladım; Kaçarken Urazla karşılaştığımı, onun evinde kaldığımı şuana kadar ne olduysa hepsini. O ise tek kelime etmeden beni dinliyordu. "e" dedim konuşmam bitince "ben gidince babamlar ne yaptı?" babamın çok sinirli olduğunu ve beni evlatlıktan reddettiğini söylüyordu. Açıkçası bu benim hiç umurumda değildi. Onun yüzünü görmek dahi istemiyordu. Beni asıl ilgilendiren annemdi onun üzülmesine dayanamazdım. Başağa anneme iyi olduğumu söylemesini istedim , oda onayladı.
Eşyalarımı getirmişti. Bavulu bana uzatırken bundan sonra ne yapacağımı sordu. "Birkaç hafta otelde idare ederim. Toparlayınca da İstanbul a gideceğim" diye cevapladım. Bunları söylerken gözlerini büyüdüğünü görebiliyordum. "İstanbul da ne yapacaksın?" diye ekledi sorusuna. Bunu bende bilmiyordum ama bir yolunu bulurdum herhalde. "büyük şehir" dedim "bir işe girerim ben hem nasıl olsa koskoca "Kerem Kayaer'in kızıyız sonuçta buluruz bir çaresini" dedim vurgulayarak. İkimizde bir an gülmüştük. "Ben artık gitmeliyim Başak sende eve dön merak etmesinler her gün konuşuruz merak etme" dedim ve eşyalarımı alıp masadan kalktım. Oda benimle birlikte kalktı. Birbirimize sımsıkı sarıldıktan sonra ayrıldık.
Bir elimde bavulla otel arıyordum. Sonunda uygun bir tane bulup giriş yaptırmıştım.Kartımı alıp odamın bulunduğu kata çıktım.
Merdivenlerden çıkınca sağda; 217 numaralı oda.
İçeri girip eşyalarımı yerleştirdim. Ve o yorgunlukla kendimi yatağa attım. Artık her şeyin daha farklı olduğunu biliyordum artık eskisinden de iyi olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERE İNANIR MISIN?® //düzenleniyor//
Roman pour AdolescentsHayattan kaçmaya çalışan bir kadın. Kendini kadında bulan çaresiz adam. Ve her şeyi mahveden küçük bir sır...