YIRTIK MECMUA

9 0 0
                                    





2-"YIRTIK MECMUA"

2-"YIRTIK MECMUA"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Adal Korkmaz



28 Ekim 1968
Efren'den;

Güneşin ışınları yeryüzüne düştüğünde bu ışınlar ısı yaymıyordu.

Etrafta rüzgarın getirdiği bir soğuk hava vardı. Evimizdeki soba yanıktı,içindeki odun parçaları bitmek üzereyken babam birkaç kalın dal daha ekledi.

Ardından mutfaktaki soframıza oturdu ve önüne birkaç krep çekti. Sonrasında doğal balı üstüne koyup krepten kocaman bir ısırık almıştı.

Beraber kahvaltımızı ederken kapıya birkaç kez vuruldu. İkimizin bakışları birbirimize kayarken ben ayağa kalktım ve kapıya ilerledim.

Ahşap kapıyı açtığımda görünürlerde kimse yoktu ama kafamı aşağıya eğdiğimde günün gazetesi ayaklarımın ucundaydı.

Eğilerek gazeteyi aldığımda kapıyı ayağımla kapattım. Mutfağa ilerlerken haberlerde gözlerimi gezdiriyordum lakin üçüncü sayfada gördüğüm haber yerimde durmamı sağladı.

"27 Ekim günü yaşanan kanlı saldırı kasaba halkını şoka uğrattı. Kasabanın sakini her sabah olduğu gibi hayvanlarına yem vermeye çıktığı zaman burnuna pis kokunun geldiğini fark etti. Ormanlık alanların yakınlarında oturan çiftçi, ağaçların arasında ilerleyince orada bir ceset buldu. Polisler olay yerine geldiğinde arama çalışmaları yaptı ama henüz bir ipucu bulunamadı."

Gazeteyi kapatıp mutfağa geçtiğimde babama uzattım. "Üçüncü sayfayı aç ve oku baba," dediğimde kaşları çatık bana baktı ama dediğimi yapıp haberleri okudu. Okuması bitince başını kaldırdı ve, "Bizim yakınlarımızda olmuş sayılır,çok dikkatli olmamız lazım.Geceleri artık tek başına dönmeyeceksin."

Hızlıca inkar ettim. "Ben zaten ara sokaklardan geçmiyorum herkesin olduğu yerleri kullanıyorum," dedim. Babamın hiç ikna olmamış suratını görünce hayıflandım. "Sadece polis olayı çözene kadar bu sözünü dinlerim baba."

Babam çayından bir yudum aldı. "Etrafta bir katil dolaşırken şu anlık elini kolunu sallayarak gezmeni istemiyorum," dedi ve ekledi. "Bu insanların içine kötülük sinmiş. Sadece zevk için bile öldürebilirler.Kendini riske atmanı istemiyorum."

Bir şey demeden önümdeki krepi yemeye devam etti. Aslında haklıydı,insanoğlunun içinde birikmiş bir öfke vardı.Bu öfke savaşlar olsa da dinmeyen bir histi. Kalbi kapkara olmuş insanlara hiçbir şey fayda etmezdi.

İkindi vakitlerinde Adal ile çay içmek için bizim evde toplandık. Giydiğim beyaz dantel süslü elbise ile onun giydiği toz pembe elbise birbiriyle uyumluydu.

Kendi yaptığı poğaçalardan getirdiğinde masaya koyduk ve lambayı yaktık. Her şey tamamlandığında ikimiz masaya oturmuştuk. Çaylarımızı bardaklara koymaya başladım.

 Çaylarımızı bardaklara koymaya başladım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Sessizliği Adal bozdu. "Son haberi gördün mü?" diye sorduğunda gözleri çaya dönüktü. "Babamın arkadaşıymış cesedi bulan. Adamın elleri ve ayakları satırla kesikmiş,hangi cani böyle bir şey yapar?"

Kaşlarımı şaşkınlık belirtisi olarak kaldırdım. "Satır mı?" dedim mırıldanarak. Sesimin içlerinde korku yatıyordu.

Adal hemen başını salladı. "Polisler katili arıyorlarmış ama hiçbir ipucu bırakmamış," dediğinde çaydanlığı masaya koydum. Konuşmadan önce fincandan bir yudum aldım. "Hiç çığlık sesi falan duyulmamış mı yani?Ne kadar garip,belki de adamı öldürüp oraya getirmiştir. Bu ihtimal daha da ürkütücü..." dediğimde Adal'ın bakışları masaki bir noktaya sabitlendi ve düşündü.

"Haklısın aslında," dedi ve yaptığı yiyeceklerden salyangoz şekline benzeyeni alıp bir ısırık aldı. "Bunları boş ver şimdi," dedi gülümseyeme çalışarak. Fakat onunda korktuğu belli oluyordu. "Bizi öldürecek hali yok ya?Kimseye zararımız yok,o yüzden bunları düşünme," dedi ve bir poğaça uzattı bana. "Bak tadına,nasıl yapmışım?"

Elindeki poğaçayı alıp bir ısırık aldım. Tuzu ve tadı yerindeydi,başımı beğeniyle salladım. "Ellerine sağlık her zamanki gibi çok güzel yapmışsın."

O da bana gülümsedi ve beraber yemeye koyulduk.

Aynı anda katil de gülümsedi.

Önünde,elleri iplerle sarılmış adama bakarken gülümsedi. Terk edilmiş bir depoyu andıran bir yerde ellerini uzun bir tahta çubuğa bağlamıştı. Ağzındaki koca bant onun bağırışlarının sadece boğuk çıkmasına sebep oluyordu.

Kabanının içinden çıkardığı hançer bir baba yadigarıydı. Oldukça kaliteli ve keskindi. Tek bir dokunuş büyük yara açılmasına sebep oluyordu.

Aynı coğrafya farklı yerler.

Biri elindeki fincanla şen kahkaha atıyor,birisi soğuğa rağmen alnından akan terlerle hançerin karşısında dua ediyor.

Genç kız elindeki fincanı bıraktığı zamanla eş değer bir anda hançer havaya kalkıp süratla tene indi.

Soğuk kiminin soluğunu keserken kiminin tutkuyla kıvranmasına neden oluyordu.

Hayat adil değildir evlat,bunu unutma.
D.A 1948




Şunu söylemek istiyorum;gerçekte eski zamanlara mor saç gibi unsurlar yoktu biliyorum ama kendi kurgumda böyle olmasını diledim.Tamamen hayal ürünü olduğunu da başta belirtmiştim.Yorumlarınızı ona göre yapın.

İyi günler dilerim. ♡

DANCE LITTLE LIARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin