24. Umut

263 25 24
                                    

İyi okumalar...


"Düzelecek." Omzuna dokunan kıza suratını astı Hyunjin. Gerçi gülmüyordu ya, biraz daha düştü yüzü.

"Buna gerçekten inanıyor musun?" Hep hayat doluydu arkadaşı. Bir şeylere söylenir, hatta birçok şeyden şikayet ederdi. Sıcaktan, soğuktan, gürültüden, sessizlikten, yorulmaktan ve enerjisini harcayamamaktan şikayetçiydi. Yine de hiç düşmemişti morali. Söylendikten sonra büyük bir enerjiyle ayaklanması on saniyesini almazdı. Şimdi içeride yatan sevgilisini beklerken tüm hayat enerjisini yitirmiş gibiydi. Omuzları düşmüş, doğru düzgün bir şey yememekten kilo vermişti.

"Hyun," dedi Doyeon. Gözlerini yerden ayırmadı çocuk. "Böyle olduğunu bilse ağzına sıçar, biliyorsun değil mi? Kendine gel artık. İyi olacak diyorum sana."

"Siktiğimin kalbinin üç kez durduğundan haberin yok galiba." Ters bir ses tonuyla söylemişti bunu. Doyeon içi sızlarken arkasına yaslandı.

Üç kez. Felix'in kalbi tam üç kez durmuştu hastaneye geldiklerinden beri. Her seferinde biraz daha zorlanarak döndürmüşlerdi hayata. Doktor bir kez daha durmaması için dua etmelerini, neye inanıyorlarsa ona yalvarmalarını söylemekle yetinmişti. O kadar aradaydı ki, ne gitmek istiyordu ne de kalmak sanki. Hyunjin'i sevmediğinden değildi. Yine de ikinci duruşunda Hyunjin buna kendini ikna etmişti. Felix onunla kalmak istemiyordu, Felix onun yüzünden buradaydı ve onu bunun için suçlamaktan gocunmuyordu. Birer yalandan ibaret olduğunu bildiği bu fikirleri zihninden kovmayı becerememişti bir türlü. Yüzüne yüzüne haykırsalar da silemeyecekti. Aşması için o uyanmalıydı. Sağlıklı bir şekilde karşısında dikilmeli, onu suçlamadığını kendi dudaklarıyla söylemeliydi.

"Hyunjin? Gidelim mi?" Yanlarına yaklaşan Jimin'e bakarken kaşlarını çattı Hyunjin.

"Nereye?" Jimin arkasında bekleyen sevgilisine bir bakış atmış, yeniden siyah uzun saçlı çocuğa dönmüştü.

"Yurda gidelim. Bir duş al, üzerini değiştir. Kendine gelirsin hem. Olur mu?" Başıyla reddetti diğeri.

"İstemiyorum. Ya ölürse?" Jimin'in ani cümleyle sendeleyen bedenini Taehyung tuttu. Doyeon yanında oturduğu çocuğu dürtmüştü.

"Kalk git. Saçma sapan konuşuyorsun ve bok gibi kokuyorsun ucube. Git bir duş al, uyanınca bu halde mi öpeceksin benim arkadaşımı? Öptürmem, mikrop falan kapar senden." Hyunjin yeniden gözlerine dolan yaşları hissedebiliyordu.

"Başına ne geldiyse benim yüzümden geldi zaten." Mırıltısına Doyeon'un yanıt vermesine fırsat tanımamış, ayaklanıp koridorda yürümeye başlamıştı. Asansörün önüne ulaştığında arkasından koşarak yetişmişti Jimin'le Taehyung. Açılan asansör kapısının ardında tanıdık iki yüz belirdi.

"Hyunjin? Nereye?" Neyse ki Jimin onun yerine konuşmuştu.

"Yurda gidiyoruz. Bir duş alıp üzerini değiştirecek. Siz akşam gelmeyecek miydiniz?" Jungkook Hyunjin'e doğru bir adım attı. Ellerinden birini onun koluna yerleştirmişti. Bu sırada asansör kapısı kapandı ve Taehyung düğmeye basabilmek için o yöne adımladı.

"Yakalandı." Fısıldamıştı, söylemekten çekiniyor gibiydi. Hyunjin kaşlarını çattı. "Woojin," diye devam etti Jungkook. "Yakaladılar. Felix uyanınca ifadesini alacaklar, hapse gönderecekler."

"Onu öldürüyordu!" Birden sesi yükseldiğinde kat boş olduğu için şanslılardı. "Hatta pardon, onu hala öldürebilir! Neyin ifadesini alacaklar? Yongbok'u vurdu, farkında mısın? Benim sevgilim içeride canıyla cebelleşiyor ve polis hala ifadesini almayı mı bekliyor?" Jungkook konuşamadığında Yoongi lafa girdi.

"Zaten tutuklandı Hyunjin. Adamların tek istediği ekstradan bir ifade barınması. Kamera kaydında her şey görünüyor zaten, onu her türlü hapse atacaklar. Ama Felix uyandığında..." Bu sefer Yoongi'yi buldu öfkesi.

"Uyanmayabilir! Yoongi kalbi üç kez durdu onun! Bir kez daha durursa uyanmayacak! Neden anlamak istemiyorsunuz? Bir daha gözünü açamayabilir o!" Etrafındakiler anlaşmış gibi başlarını iki yana salladıklarında alaycı bir gülüş çıktı dudaklarından. "Film çekmiyoruz gerizekalılar. Uyanın. Gerçek hayatta ölümü engellemenin bir yolu yok."

"Sikiğin teki gibi konuşmayı kessene sen!" Doyeon koridorun öbür ucundan bağırdığında yumruklarını sıktı. "Bir kez olsun olumlu düşünmeyi deneyemez misin? Başından beri sürekli kötüden konuştun, çok mu zor biraz umutlu olmak? Onun uyanmasını dilesen canın mı çıkar?"

"Dilemediğimi mi sanıyorsun?" Hayal kırıklığı doluydu sesi. Doyeon'un kastettiği bu değildi elbette, o sadece durumun stresinden yorulmuştu. Hyunjin'in kendini bırakması onu üzüyordu. Ancak uzun boylu çocuk onu hiç de anlaması gerektiği gibi anlamadı. "Onun uyanmasını istemiyorum mu sanıyorsun Doyeon? Benim yüzümden içeride olduğunu unuttun galiba. O silahın hedefi bendim, önüme geçmese vurulmayacaktı. Woojin'i hayatımıza ben soktum, onu Felix'e ben düşman ettim." Felix demişti, Jimin'in dikkatini çeken hitap Taehyung'la bakışlarını kesiştirdi. "Tüm bunların tek odak noktası benken umutlu olmamı mı bekliyorsun? O uyandı diyelim, beni görmek isteyeceğini mi sanıyorsun? Uyanmayı bile istemiyor!"

Felix'in bulunduğu odaya birkaç kişi koşarak girdiğinde dikkati dağıldı. Tereddütlü adımlarla ilerledi son birkaç gündür önünde uyuduğu odaya doğru. Bir kez daha kalbi duramazdı değil mi? Doktor durmamasını ummalarını istemişti, onu döndürmek gitgide zorlaşıyor olmalıydı. Yüreği son hızla atarken oda kapısından içeri uzattı başını. Doktor sakin görünüyordu, onunla gelen iki kişi de. Odada bir sessizlik hakimken yataktaki çocuğa baktı korkuyla. Hafifçe açılıp kapanan gözleri ilk fark ettiği şeydi. Bir hıçkırık kaçtı boğazından. Neredeyse yığılacak bedenini Jungkook tuttu.

"Uyandı mı o?" Doyeon'un şaşkın sesi doldu kulaklarına. Kız koluna yapışırken sesi yükselmişti. "Hyun, Lix'im uyandı işte! Demiştim sana ben!"

Sevgilisinin başucuna gitmeliydi belki. Doktor kapıyı yüzlerine kapatmadıysa bir sorun yoktu, Felix gerçekten tehlikeyi atlatmaya hazırdı. Uyanırsa yaşayacağını da söylemişti onları kötü sona da hazırlayan doktor. Yarım bir adım attı, gözlerinin önüne gidip gelen karanlığı durduramıyordu.

"Yong." diye fısıldadı. Garipti ama sarı saçlı onu duymuş gibi gözlerini kapıya dikmişti. Bakışları çarpıştı, Hyunjin'in bayılmadan önce son gördüğü diğerinin parlak, kızarmış gözleriydi.


Aslında bu Lix'i son görüşünüz olacaktı ama kıyamadım...

God Damn ~ VminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin