5. Yanlış Anlaşılma

444 67 15
                                    

İyi okumalar...


"Taehyung, hoş geldin. Jimin'le Jungkook yok mu?" Masaya yaklaşan kıza gülümsedi Taehyung. Kısa boylunun adını duyduğunda gülüşü donmuştu.

"Yok, hayır. Jungkook'un dersi var üç saat, aç değilim deyince ben tek geldim." Seol-ah kaşlarını kaldırdı.

"Peki Jimin?" Taehyung onun biriyle randevuya çıktığını söylemek üzereydi ki Seol-ah'ın omzuna bir kol atılmıştı. "Hey, ben de tam seni soruyordum Taehyung'a. Bugün hiç görünmedin."

"Ya benim seni görmeden bir günüm geçebilir mi acaba? Sen şu güzelliğine hiç bakıyor musun?" Kız onun iltifatına göğsüne vurarak karşılık vermişti.

"Bunu günde kaç kıza söylüyorsun kimbilir, laflara bak." dedi gülerek. Ardından zaten bildiği siparişlerini arkadaşlarına getirmek için içeri gitmişti.

Jimin karşısına geçerken oturan çocuğun suratı asıldı, duyduklarından hazzetmemişti. Seol-ah güzel biriydi ve bunu inkar edemezdi. Ancak Jimin'in bunu birçok kıza söylemesi, birçok kızla flört etmesi rahatsız edici geliyordu Taehyung'a. Turuncu saçlı çocuğu hep kızlarla görmüştü, üstelik kampüste yayılmayı kesmeyen bir çapkın Jimin söylentisi vardı ilk seneden beri. Yüzünü istemsizce buruşturduğunda Jimin ona kaşlarını kaldırdı.

"Bir sorun mu var?" Başını iki yana sallayarak reddetmişti onu Taehyung.

"Randevuda olacaksın sanıyordum." Diğeri omuz silkti.

"Sıkıldım. Filmin ortasında lavaboya gidiyorum deyip kaçtım. Sonra da mesaj attım Hyojeon'a, gitmem gerekti diye." Taehyung önüne gelen koladan bir yudum alıp ona baktı.

"Nereye gitmen gerekti?" Seol-ah hamburger ve patatesleri de onların önüne bırakmış, Jimin'e arkadan sarılmıştı. Ağzına attığı patates boğazına takıldığında boğulmamak için öksürüyordu uzun boylu. Jimin alelacele yerinden kalkıp sırtına vurmaya başladı. Sonunda dar yemek borusundan geçen patates kızartması geride keskin bir acı bırakmıştı.

"İyi misin? Taehyung?" Seol-ah'ın getirdiği suyu açarak onun dudaklarına yaklaştırdı. Taehyung suyu tek dikişte yarıya indirmişti. Panikten kızaran yüzünü derin nefesler almak için yukarı çevirdi. Alnındaki saç tutamlarını nazik hareketlerle geriye atmıştı Jimin. "İyi misin?"

"İyiyim, teşekkürler." Hala saçlarını okşayan çocuğa dikti şaşkın gözlerini. Jimin bunu fark etmiş gibi görünmüyordu. Elini çekmemişti. "Jimin?"

"Hm?" Adının seslenilmesiyle irkilmişti, gerçekten dalmış olmalıydı.

"Teşekkür ederim, iyiyim. Geç yemeğini ye istersen." Yeniden karşısına oturmuştu Taehyung'un. Yaklaştığında güzel bir koku dolmuştu Taehyung'un burnuna. Bunun dersten birlikte gittiği kızın değil, Jimin'in kendi kokusu olduğunu anlayabilecek kadar yaklaşmıştı dün akşam çocuğa. Gerçekten kızla bir şey yaşamadığını düşündü. Klasik bir muhabbet gibi sorabilirdi, değil mi? "Sinemada..." diye girdiği laf Seol-ah'ın yanlarına gelmesiyle bölündü.

"Sevgilim." demişti Seol-ah ellerini Jimin'in omuzlarına koyarken. Taehyung kaşlarını kaldırdı önündeki manzaraya zira Jimin gülüyordu? Jimin gülümsüyor muydu? "Yemeğin neredeyse bitmiş. Beni bekleyecek misin hayatım? Buradaki mesaimin bir saati kaldı."

"Şey..." Jimin'in de lafını bölmüştü Seol-ah. İleriki masalardan birine gitmeden önce yüksek sesle konuştu.

"Müşterinin siparişini alayım, geldiğimde cevap verirsin aşkım." Jimin başını iki yana sallayarak gülüyordu ancak kendisine dikilen keskin bakışlar gülüşünü soldurmaya yetmişti.

"Ah, sen bir şey mi diyordun Taehyung? Sinema dedin ama Seol-ah böldü, kusura bakma." Taehyung onu hızla reddetti.

"Hayır, bir önemi yok. Boşver." Jimin kaşlarını çattı merakla.

"Dün sinemadaki yakınlığımızı konuşmak istediysen..." Lafı anında bölündü.

"Ne? Ne yakınlığından bahsediyorsun Jimin? Filmimizi izledik çıktık. Ne yakınlaşması?" Onun sinirle sıraladığı cümlelere ellerini kaldırarak tepki verdi diğeri.

"Tamam tamam. Bir şey demedim. Tanrım, bir bağ kurduğumuzu düşünmüştüm." Taehyung biten kolasını masaya bıraktı.

"Bağ falan kurmadık, unut bunu. Jungkook'tan başka bir ortak yönümüz de yok zaten." Jimin homurdandı.

"Notebook seviyordun oysa. Replikleri bile ezberlemişsin." Sesini daha normal bir tona getirip yerinde dikleşti. "Her neyse, benimle Seol-ah çıkana kadar burada oturabilir misin? Tek başıma kalmak istemiyorum." Bu cümleyi kurduğu an ayaklanmıştı uzun boylu çocuk.

"Üzgünüm, gitmem gerekiyor. Yapacak işlerim var. Sevgilini tek başına da bekleyebilirsin. Böylece mesaisi bittiğinde beni yanınızdan nasıl göndereceğini düşünmezsin." Hamburgerin ücretini tepsisine bırakıp çıkışa yöneldi.

"Taehyung, bekle." Arkasından Jimin'in seslendiğini duymuştu ama duymamış gibi yapabilirdi, öyle değil mi? Eğer o sevgilisi varken yokmuş gibi rahat davranabiliyorsa Taehyung da pekala bunu yapabilirdi. "Hay sikeyim." diye homurdandı Jimin kapıdan çıkıp giden bedenin karanlık sokakta kayboluşunu izlerken.

"Aa, Taehyung gitti mi?" dedi yarım saat sonra yanına gelen Seol-ah. "Seninle sanıyordum, bilsem daha erken gelirdim yanına. Şu gerizekalının gitmesini beklemezdim." Şimdi boş olan masayı gösterdi eliyle. Jimin göz devirmişti.

"Sıçayım senin beynine Seol-ah." İçten küfür kızı afallatırken gözlerini kısmıştı.

"Ne oldu be?" Jimin masadaki pipet kağıdını eline alıp işkence etmeye başlamıştı. Parça pinçik ettiği kağıdı sertçe tepsiye bıraktı. "Jimin, ne oldu?"

"Ya gerizekalı gibi sevgili taklidi yaptırdığın için ve bunun haberini de mesajla verdiğin için yanlış anladı işte. Bizi sevgili sanıyor." Seol-ah'ın gözleri neredeyse yuvalarından fırlayacaktı.

"Ne? E mesajı göstermedin mi?" Jimin ona ciddi misin bakışları attı.

"Göstermeye fırsatım oldu mu acaba? Mesaj attın sonra anında yanıma gelip aşkını ilan ettin gerizekalı. Ben de açıp telefonumu gösterene kadar adam bastı gitti. Bir de laf soktu bana giderken. Neymiş tek beklersem sen geldiğinde onu yanımızdan gönderme yolları aramazmışım." Seol-ah üzgün suratını gizlemedi. Arkadaşının elini tuttu masanın üzerinden.

"Ya özür dilerim. Ben Changkyun'u görünce birdenbire bunu düşündüm işte. Dikkatini de çektik sanırım, yarın benimle konuşmak istiyor." Onun restoran için taktığı kepin önüne vurdu Jimin.

"Aferin, işe yaramış en azından. Ama tabi benim götümde patladı planın." Seol-ah başını hafifçe yana eğdi.

"İyi de, neden bu kadar umursuyorsun ki? Yani Taehyung'dan pek hoşlanmadığını sanıyordum."

Omuz silkmekle yetindi. Belki de yanılmıştı, düşündüğünden daha fazla hoşlanıyordu uzun boyludan. Bu ihtimal tüm gece uyumasına engel oldu, tıpkı Taehyung'un onu ve gerçek sandığı ilişkisini düşünmekten uyuyamaması gibi.


Taehyung'un önyargıları mı daha korkunç, Jimin'in mi?

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.

God Damn ~ VminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin