Arkadaşlar uzun süredir bölüm atmadığımdan önümüzdeki bölüm biraz uzun olacak. Elimde şu aralar bilgisayar yok onun için gecikti. Elimden geldiğince çabuk yazmaya çalışacağım. Sizleri seviyorum. Yorum yapıp benimle irtibata geçin. Mesajda atabilirsiniz. Gelecek bölümde görüşmek üzere. -X
Gözlerimi Anıl'dan çekip çocuklara baktım. Sonra tekrar Anıl'a döndüm. Çocukların bakışlarına karşın, gözlerime bakan Anıl'ın bakışları sertti. Bakışlarımı ondan çekip masada belirsiz bir noktaya sabitledim. Avuç içlerimi kendime destek olmak için sandalyeye yaslayıp kafamı aşağı eğdim. Anıl'ın sinirli olması normaldi de, ben ne hissediyordum? Büyük bir boşluk? Ne hissettiğimi kestirecek kadar berrak değildi kafam fakat zihnimde dolanan soruyu okuyabiliyordum;
"Neden gelmişti?"
"Deniz," diye seslendiğini duydum Ada'nın. Kafamı kaldırıp ona baktım. Başım ağrımaya başlamıştı.
"Canım, Demir'i merak etmiyor değilim, yanında da olmak istiyorum ama şimdi ortam fazla ciddi olacak, bir patavatsızlık falan yaparım, ben gelmesem?" dedi. Tamam der gibi kafamı salladım. Ada'nın ciddi ortamlarda kontrol edemediği davranışlarının sınırı yoktu.
"Bende gelemem, zaten biliyorsunuz bize de misafirler geliyor." dedi Serkan. Ona da kafamı salladım.
"Ama çatma kaşlarını öyle," deyince Ada, kaşlarımı çattığımı farkettim. Kaşlarım şekil almış gibi kalkmıyordu, elimle ovarak düzelttim.
"Kalkalım mı?" dedi Anıl. Ona bakıp başımı salladım.
"Çocuklar siz gidip arabaları getirin, bizde biraz stres atalım." deyip gülümsedi Ada bana. Gözlerimi devirip gülümsedim. Çocuklar yanımızdan ayrılırken Ada, Anıl'ın yerine geçti.
"Bak Deniz, evet, biliyorum şuan iç dünyan çok karışık ve ne hissetmen gerektiğini bilmiyorsun, ama ben biliyorum; nefret." dedi ve gözlerine tiksinç bir şeyden bahsediyormuşuz gibi bir ifade yerleştirdi. "O çocuk sana değersiz olduğunu söyledi, seninle oynadı. Seni tanıyorum. Bu herifin seni ne kadar üzdüğünü görüyorum." dedi ve omzumu sıktı. İçimdeki ateş küllerinden alevlendi sanki. Onun yüzünden olanlar akın etmeye başladı aklıma. Yavaş yavaş duygularım yerine oturuyordu şimdi. "O çocuk senin kötü kabuslar görmeni, insanlara güvenememeni, kaç kişinin canını yakmanı sağladı. Salih, Deniz; Salih'i hatırla. O çocuğun kalbindeki duyguların celladı bu herif. Ona hissetmen gereken nefret, ama aynı zamanda da hiç, büyük bir hiç! Ona olabildiğince kötü davran. Onu gördüğünde heyecanlanma, aksine sinirlen. Aptallaşma, soğuk davran. Hatta ondan intikamını al. Sana güveniyorum, sen şimdiye kadar gördüğüm en güçlü kızsın. Tamam mı?" dedi en soğuk ve tehlikeli sesiyle. Onu ilk defa gördüğüm bu savaşçı hali o herife karşı olan nefretimi tetiklemişti. Elimde olsa şuan onu gebertirdim, o derece. Zaten yıllarca ona hissettiğim nefret şuan toplanmış tek tabanca daha güçlüydüler bütün duygulardan. Olması gerekende buydu, o ancak nefreti hak edebilirdi zaten.
"Kızlar," diyen Anıl'ın sesi doldu kulağıma. Pastane kapısına baktım. "Hadi gidelim." deyip garsona işaret verdi. Ada güç vermek istercesine sıktı omzumu. Derin bir nefes aldım. Şimdiye kadar herkese karşı duygusuz olan ben, bunu mu yapamayacaktım? Komik olurdu doğrusu.
Biz kalkıp Anıl'ın yanına giderken o garsona hesabı ödüyordu. Yanına gidince işi bitmişti. Birlikte çıkıp arabalara yerleştik. Zaten bugün son prova için akşam barda toplanacaktık. Eve giderken Ada prova zamanında Demir'i de getirmemi istediği bir mesaj yolladı. Tabiki hayır dedim. O herifi bir de mekanıma sokamazdım. Yolculuk boyunca Anıl hiç konuşmadı. Yüzünde hiçbir ifade yoktu ama gözlerinde sinir, merak, nedenini bilmediğim korkuyu besleyen düşünceleri vardı. Evin büyük kapısından bahçeye, oradan da garaja geçtik. Anıl arabayı park edip motoru durdurdu. Şuan hiç yerimden kalkmak istemiyordum. Burada Anıl'la oturmak ve onu görmeme fikri o kadar çekiciydi ki. Bunu düşündüğümde aklıma bir ses fısıldadı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gyadssan
Novela JuvenilGerçekleri mi tercih ederdiniz, yalanları mı? Birbirine rol yapsada mutlu insanları mı, yoksa insanların kötü yüzünü mü? Peki ya artık yalanlarla yüzleşmeye mecbursanız? Çok canınız yanacak ve çok can yakacaksınız. Ama kazanmak zorundasınız; unutmay...