XII

235 25 3
                                    



Bölüm XII:
I don't want my heart to break

Araları iyiydi.
Jeno, Jaemin'deki büyük değişimi görebiliyordu ancak sessiz kalmayı tercih ediyordu. Her akşam oturup konuşmak, onu daha iyi anlamak için çaba sarf ediyordu ancak Jaemin açık davranmayı çok da istemediği için düşüncelerini kendine saklıyordu. En azından ilişkilerini ayakta tutmak için çabaladığını gören Jeno sesini çıkartmıyor, istediğini yapmasına izin veriyordu.

Jaemin açısından ise işler çok da yolunda değildi. Her şeyi o kadar iyi saklıyordu ki Jeno'dan, içindeki karanlık çukuru o kadar iyi gizlemişti ki sevdiği adamdan...
Her gün kuruntularına yenik düşüyor ve ayrılık mektupları yazıyordu sevdiğine. Hiçbir zaman onları verecek gücü bulamamıştı, ayrılmak istemiyordu. Düşüncesi bile tüylerini diken diken ediyorken cesaretini toplayamıyordu bu konuda.

Çalışma saatleri yüzünden birbirlerini çok fazla göremeyen ikili hayatlarını tekrardan düzene oturtmuş sayılırdı. Kendi içinde kaybolmaya devam eden Jaemin ve yüzündeki maskesi, Jeno'nun minik jestleri ve sürprizleri ile geçen birkaç haftanın ardından ikili yine izin günlerini denk getirmiş, bir şeyler yapmak belki de boş boş dolaşmak için dışarı çıkmışlardı gecenin karanlığında.

Birbirine geçmiş parmakları ve uyumlu adımlarıyla sokakları alt üst etmekten başka yapacak bir şey bulamamışlardı en sonunda. Sessiz ve huzur dolu adımlarının sonu yine dönüp dolaşıp apartmanlarının önüne gelmişti.
Uzun zamandır vakit geçirmiyor olmaları onları sosyal hayatlarından koparmış gibiydi. En sonunda ikisi de işkolik olmuştu sanki.

Jeno, Jaemin'in aksine sıkı sıkıya tuttuğu parmakları kapıdan içeri çekiştirmişti.

"Yoruldum, ya sen?"

"Hm"

Jaemin de yorulmuştu elbette. Ancak neyden dolayı olduğunu o da bilmiyordu. İçindeki sıkıntıları taşımaktan mı yoksa sokaklarca yürümekten mi? Bilmiyordu.

Apartman dairelerine adım attıktan sonra ikisi de kendilerini koltuklara atmışlardı. Yorucu olsa da zevkli bir gezi olduğunda hemfikirlerdi.

Jaemin koltuğa yığıldığı gibi düşüncelerine dalıp gitmişti.

Jeno'nun her zamanki gibi olduğu ve değişenin kendisi olduğu gerçeğiyle yüzleşiyordu birkaç gündür. Düşüncelerini toparlayacağına dair söz vermişti ancak başaramıyordu. Artık siniri kendisinden çıkıp Jeno'ya da sıçrayınca ayaklandı. Saçmalamaya başladığını fark etmişti.

Ne kadardır oturduğunu bilmediği koltuktan kalktığında karşı koltukta uyuyakalmış bedeni fark etti. Üzerine ince bir battaniye serdikten sonra odalarına adımladı. Çekmecelerden birinde bulduğu kağıt kalemi aldığı gibi tekrar salona, köşede bulunan yemek masasına kuruldu.

İçinden gelen her şeyi; tüm öfkesini, özlemini, pişmanlıklarını ve kırgınlıklarını akıttı kağıdına. Arada derin bir uykuya dalmış bedene bakıyor, tekrardan kağıdına dönüyordu.

Dakikalarca, belki de saatlerce yazmıştı. Ne yazdığını çok da düşünmüyor sadece içini döküyordu. Önce kendi karamsar düşüncelerini, kendi benliğinin tutarsızlığını döktü yazısına; ardından da sevdiği adamı anlattı. İçinde tek bir düşünce kalmayana kadar devam etti ve en son gözünden akan bir yaş ile tamamladı sayfasını.

Bir gün yazdıklarını Jeno'ya vermek istiyordu. Ne halde olduğunu, ne kadar da dağıldığını anlasın istiyordu ancak yapamazdı. Henüz o cesareti toplayamamıştı.
Çünkü biliyordu ki böyle bir yazıyı kendisi okumuş olsa gururu kaldırmazdı. İkisinde de fazlasıyla vardı erkeklik gururu denen şeyden.
Ve inanıyordu ki Jeno'nun bu satırları okuduğu gün, ayrıldıkları gün olacaktı.

How Do You Sleep? | NoMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin