Hepinize keyifli okumalar dilerim.
_________________Yerimden sıçrayarak uyandım. Odada sadece ben ve yatağa gittiğimde kapatmayı unuttuğum ışık vardı, bir an ayıldığımda gözüme gelen ışığı güneş zannetmiştim. Özellikle günlerdir zihnimi istila eden o kabustan sonra güneşi hissetmek yanılgısı kalbimin göğüs kafesimden düşmesini sağlayacak kadar büyük korkuya sebebiyet vermişti. Düğümlenmiş kızıl tutamları, titrediklerini farkettiğim ellerimle düzensizce arkamda topladım, ardından kafamı yatağımın başlığına yasladım. Sakinleşmeliydim. Ellerime diktim bakışlarımı, biraz sonra bundan vazgeçerek gözlerimi kapattım. Sadece küçük bir karanlığa ihtiyacım vardı. Güneş buraya asla ulaşamazdı. Sakin olmalıydım.
" Saat on ikide yanımda olursun. "
Gözlerim ardına kadar açıldı. Kahretsin! Saat kaçtı?
Hızla yerimden doğrularak bakışlarımı odada gezdirdim. Telefonum komidinin üzerindeydi, kaptığım gibi saati kontrol ettim. Daha yeni on bir olmuştu. Yeterince vaktim vardı.
Fazla oyalanmadan baynoya girdim. O yanılgının izlerini silmek için defalarca kez su çarptım yüzüme. Duş almayı da düşündüm ama zaten antrenmandan sonra alacağım aklıma gelince vazgeçtim bu fikrimden.
Saçımı sıkı bir atkuyruğu yaptım ve ucunu örmeye başladım. Çoğu zaman böyle toplamayı tercih ederdim çünkü her haraketimde yüzüme gelmesi son derece rahatsız ediciydi. Biraz yorucu ve zaman alıcı bir işlemdi. Ama sonuçta ne kesebiliyordum, ne de lanetinden kurtarabiliyordum. Kolumun yorulmasını etim kesiliyormuşçasına şiddetli bir acıya tercih ederdim.
Üzerimi giyinip diğer küçük şeyleri de hallettikten sonra çıkmaya hazırdım. Üzerimde genel olarak siyah renk hakimdi. Aynaya baktım. Kendimi yorgun hissetmediğimi söylesem yalan söylemiş olurdum, göz altlarımı gören birisinin de aynısını düşüneceğinden emindim. Bakışlarımı yansımamdan çektim, aynayı yüzü aşağı gelecek şekilde komidinin çekmecesine bıraktım. Kendimle göz göze gelmek pek de iyi hissettirmiyordu.
Telefonumu şarja takıp odadan çıktım.
Asansördeyken aklımdaki onca senaryoyla baş etmeye çalışıyordum. Dikkatli olmalı ama daha da önemlisi her kelimemi ve her haraketimi özenle seçmeliydim. Evet, Boris benim meraklı tavırlarıma alışalı çok olmuştu. Ama değiştirmek için çok çabaladığım, buna rağmen her denememde beni içten içe tükettiğini hissettiğim bir gerçek vardı. Onun yanında her bir nefesim sahte bir doğallıktan ibaretti ve bu kesinlikle kendi yolumda ilerlememe engel yataracak kadar büyük bir sorundu.
Göründüğünden çok daha zordu eskisi gibi davranmak.
Üst kat alıştığım üzere boştu. Çalışanlar bu kata neredeyse hiç uğramamayı tercih ederlerdi, çünkü bir nevi Boris'in özel alanı sayılırdı. Tera'nın odası da Boris'in isteği üzerine bu kata taşınmıştı, artık neredeyse iki yıl olacaktı. Bu binada en çok güvendiği bir kişiyi seçmek zorunda olsaydı ki, zaten her daim belli ediyordu, şüphesiz Tera'yı seçerdi. Bu yüzden Boris'in sağ kolu sayılırdı.
Aslında benim odam da bu kattaydı küçükken. Güneş yüzünden en alt katta kalmak istemiştim, çünkü aydınlık havaya bile tahammül edemediğimi farketmiştim. Boris de bu isteğimi anlayışla karşılaşmış, bana alt katın en büyük odasını vermişti.
Bu üç oda dışında bir oda daha vardı Boris'in odasının yanında. Kapısı her zaman kilitli olurdu. Dediğine göre kendisinin eski odasıydı, çok küçük olduğundan orayı kullanmaktan vazgeçmişti. Ayrıca içinde küçük bir kaza yaşadığından ve kullanılamaz halde olduğundan da bahsetmişti.
