Huzurevindeki ikinci haftasının, ilkinden daha iyi geçtiği çok açıktı. İşlere biraz daha alışmış olmasının yanı sıra, insanlara da biraz daha alışmıştı. İnsanlar da ona alışmıştı tabii. Hava çok sıcaktı. Yaz artık tam anlamıyla gelmişti buralara. Buranın insanı sıcağa genel olarak çekirdekten alışkındı ama bazı yaşlıların tansiyonuna, kalbine iyi gelmiyordu. O yüzden güneşlenme saatlerini kontrol altında tutmak gerekiyordu.
Kahvaltıdan sonra bahçede kalmak isteyenleri çimlik alana götürmüşler, içeri dönmek isteyenlere de ayrıca yardımcı olmuşlardı. Şimdi Merih de bahçede oturanlara beraber oturmuş, onlar çaylarını içerken onlara eşlik ediyordu. Buraya geldiğinden beri ilk kez böyle boş oturuyor olabilirdi. Burada çalışanlar onun aslında iyi bir kişilik olduğunu görünce davranışlarını da değiştirmişlerdi. Zamanla çok daha iyiye gideceğimi umuyordu Merih. İşin en güzel yanıysa, burada Venüs olmaya alışmıştı. Venüs'ün işi daha zordu. Tarık'layken çokça Merih gibi davranması gerekiyordu. Ama Merih burada sadece ismen Venüs'tü. Buradakiler Venüs'ün esamesini bilmediği için kendini baskı altında hissetmiyordu.
"Venüs kızım, gelsene biraz buraya." Kendisine seslenen seksen yaşındaki Zehra Hanım'ın sesini duymasıyla hızla başını oraya çevirdi. Oturduğu yerden kalkıp "Buyurun efendim," diyerek kadının yanında bitti. Laf yememek için her şeyi anında hızlıca yapmaya çok özen gösteriyordu.
"Gel hazır boşken biraz yanıma otur. Sohbet edelim seninle," dedi Zehra Hanım.
Merih tam bir hanımefendi tavrıyla geçip Zehra Hanım'ın yanına oturdu.
Zehra Hanım gölgede olmalarına rağmen kendini yelpazesiyle yelliyordu. "Ee, anlat biraz bakalım. Annen baban kimdir, nerelisin, ne iş yaparsın, yüksek tahsil yaptın mı, yaşın kaç?"
Merih yerde çimlerde oturduğu yerde dizlerini kendine çekerek dizlerini kollarıyla sardı. Bu kısma çalışmıştı aslında ama ilk kez bu şekilde yapacağı için biraz gerilmişti. Şimdi kendini ustalıkla Venüs gibi anlatması gerekiyordu. Yüzünde nazik bir gülümsemeyle anlatmaya başladı. "Ben aslen de Fethiyeliyim efendim. Burada doğdum, burada büyüdüm. Babam annem de burada doğmuş. Babamın babası da buralıymış hatta. Babam hala burada. Evimiz Çalış tarafında, sahile doğru. Çarşının içinde bir tekel dükkânı var babamın. Ona da kendi babasından kalmış. Orayı işletiyor."
"Adı ne babanın?"
"İrfan Özer. Özer Tekel bizimki."
"Hah bildim! Dedeni de hatırladım."
"Siz de mi buralısınız?"
"Evet, buranın eskilerindenim. Ama ben Yanıklar tarafında büyüdüm. O zamanlar köydü tabii oralar, şimdi daha büyüdü aldı gitti."
"Evet, sanırım öyle," diye mırıldandı Merih. Zehra Hanım'a gülümsedi. Zehra Hanım da ela gözlerinin içi parlayarak gülümsüyordu. Merih'i sevmişti.
"Ee devam et bakalım. İşin gücün nedir? Yaşın kaç?"
"Yirmi beş yaşındayım efendim. Muğla Üniversitesi Tarih bölümünden üç yıl önce mezun oldum. Ama ben hayatım boyunca hep sporla ilgili biri olmuşumdur. O yüzden şimdi yarı zamanlı olarak bir spor salonunda eğitmenlik yapıyorum. Pilates ve yoga derslerine giriyorum. Yazları da otellere falan su sporları için dönemsel olarak destek verebiliyorum."
"Maşallah maşallah. Pek güzel. Kendin gibi için de güzel senin."
"Teveccühünüz efendim." Herhalde hayatında bu kelimeyi ilk kez kullanıyordu. İnşallah huzurevindeki son gününde buradan Sezen Cumhur Önal olarak ayrılmazdı.
Zehra Hanım ufak bir kahkaha atarak elini kendisinin aşağısında kalan Merih'in omzuna koydu. "Seni cidden pek sevdim ben. Beni biraz bahçede gezdirsene hadi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİLİ DELİLİK
HumorYıllardan 2008, Mayıs ayının sonu Fethiye'de Sımsıcak bir yaz gelmek üzere! Merih ve Venüs ikiz kardeşler, doğma büyüme Fethiyeliler. Büyüdükleri yere aşıklar. Küçük yerin; malum en eski ve en popüler tek yumurta ikizidirler. Bütün Fethiye onları bi...