Ali güzel haberi Merih'e telefonda vermek yerine evine kadar gelmişti. Zili çaldığındaysa kapıyı Venüs açtı. Ve Ali başarılı bir şekilde bunu saniyesinde anlamıştı bu kez. Gerçi atkuyruğu saça rağmen üzerinde tayt olması da ayırt edici bir ögeydi. Bir de çaktırmadan kalçasına göz atmıştı ilk saniyede. Taytın içinde tabii ki de anlaşılmıyordu.
"N'aber Venüs, Merih evde mi?" diye sordu hemen.
Venüs beğeniyle gülümsemekten kendini alamadı. "Yok bizim markete gitti. Babamın işi var diye akşama kadar o bakacaktı bugün."
"Tamam o zaman. Oraya gideyim ben de. Sen? Spor salonuna mı?"
"Evet, kimseyi tavlamaya değil ama işe gidiyorum."
Ali gülmedi ama gülmemek için kendini zor tutuyormuş gibi baktı.
"Biliyorum komik değildi," dedi Venüs arkasından kapıyı çekerken.
"İçimden güldüm," dedi Ali. "Hadi gel seni de bırakayım."
Venüs biraz çekingence baktı Ali'ye. "Tarık bir yerlerde görmesin şimdi ya. Ben geriliyorum hala."
"Yok yok bir şey olmaz. Tarık'a biraz zaman verin düzelecek her şey. Yaşananları bir sindirmesi lazım. O da işe gitti bugün zaten."
Venüs yavaşça başını salladı. Ali'nin sözleri umut vermişti ona. İçini rahatlatmıştı biraz. Venüs de hep kendi kendine zamanın her şeyi çözeceğini telkin edip duruyordu.
Önce Venüs'ü spor salonuna bıraktı. Sonra da arabayı park edip Özer Tekel'in yolunu tutturdu. İçeri girdiğinde kasada çırak çocuğu görünce yüzü düştü ilk anda. "Selam, Merih ablan yok mu?" diye sordu.
"Ablam arkada abi," dedi çırak çocuk. Sağ elinin başparmağını hafifçe kendine çevirerek ağzına doğru götürmek ve kaş göz yapmak suretiyle onun içki içtiğini sessiz olarak anlatmaya çalıştı. Ali başını salladı. Kendisi de dolaptan eski kutu Efeslerden birini kaptı. Parasını kasaya bıraktığı gibi arkaya gitti. Normalde dışarıdan dolaştığı arka açıklık alana marketin içinden geçip arka kapısından çıktı. Önce başını dışarı uzatıp soluna baktı. Eskiden tam kendisinin oturduğu noktada, tıpkı kendisi gibi Merih oturuyordu şu an. Bacakları hafifçe açık, dirsekleri dizlerinde, şişesinden birasını içiyordu.
Ali'nin geldiğini fark etmesiyle şişeyi hemen ağzından çekti Merih. Doğrularak erkeksi ve tatsız oturuşunu düzeltmeye çalıştı. Ali gülümseyerek tamamen dışarı çıkıp kapıyı kapattı. Gidip Merih'in yanına onun gibi oturdu.
"Ali, ala ala kutu Efes mi aldın ya?" dedi Merih eleştirerek.
"Ben en son alkol tükettiğim zamanlarda bundan başka pek seçenek yoktu. Alışkanlık diyelim." Ali kutuyu açıp buz gibi biradan büyük bir yudum aldı. Bulunduğu yer, oturduğu pozisyon, içtiği biranın tadı ve en önemlisi yanındaki Merih ona eski güzel günleri hatırlatınca keyifle gülümsedi.
Artık özgür bir adamdı. İstediği kadar aşkını yaşayabilecek kadar özgür bir adam.
"Beni kısa saçlıyken de beğenir misin?" diye sordu birden Merih. Ali şaşkınca ona döndü hemen bu sözleri üstüne. Merih biraz geri çekilip "Çok kısa değil, şöyle omuz hizası gibi düşün," diyerek düşündüğü boyu Ali'ye gösterdi. "Belki kakül de kestiririm."
"Ben seni her türlü beğenirim de, nereden geldi şimdi bu?"
"Artık hayatım boyunca asla Venüs'le aynı olmak istemiyorum. Kendimi bu şekilde ayırt edilebilir kılayım dedim."
"Sen bilirsin. Ama benim açımdan hiç sorun yok. Buraya gelmeden önce eve gittim ve kapıyı Venüs açtı. Saniyesinde ayırt edebildim kendisini."
Merih'in yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti. Elini kaldırıp yumruğunu çakması için Ali'ye doğru tuttu. Ali onun yumruğuna kendisininkini vurdu. Merih o anda onun parmağında yüzüğünün olmadığını gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİLİ DELİLİK
HumorYıllardan 2008, Mayıs ayının sonu Fethiye'de Sımsıcak bir yaz gelmek üzere! Merih ve Venüs ikiz kardeşler, doğma büyüme Fethiyeliler. Büyüdükleri yere aşıklar. Küçük yerin; malum en eski ve en popüler tek yumurta ikizidirler. Bütün Fethiye onları bi...