Bazen seçim yaparsın, bazen de seçimlerin seni olduğun kişi yapar.
Gayle Forman
Acil müdahale gerektiren ellili yaşlardaki bir erkek hastaya daha iki gün önce kalp masajı yapmış, onu hayata geri döndürebileceğim sınırlı saniyelerle yarışmış ve bu yarışı da kazanmıştım. Vücudum kriz anında adrenalin salgılarken ben de bunun bana sağladığı coşkuyu sonuna dek kullanmış, panik olmamış, kilitlenmemiştim. Ancak alnıma teklifsizce değen dudaklar geri çekilip de sahibi olan adam, bu her gün yaşadığım olağan bir durummuş gibi bana sırıtarak baktığında tepkilerim donup kaldı.
Bir süreliğine...
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?" derken ses tonumu ayarlamayı son anda başardım.
Destek almak için yaslandığı koltuk değneğini alıp da belinde kırma dürtümü engelleyen ise son anda ayırt edebildiğim hastanenin yeşil renkli duvarları oldu. Yoksa sapından yakalamıştım, son anda elimi gevşetene kadar. İçimde kalmadı değil.
"Seni kıracak bir şey mi yaptım?" demesi başka kadınları alından öpmesinin ve bu kadınların da alından öpülmeyle bir dertlerinin olmadığı izlenimi veriyordu ama benim için sorundu kardeşim. Üstelik ben "siz" dili kullanırken Umut soyadı her ne sikimse "sen" diye hitap edecek samimiyeti kurmuştu benimle. Burnumdan soluyordum resmen.
"Siz beni kıracak bir şey yapamazsınız. Ambulans dışında sizinle ilişiğim yok. Haliyle sizin de benimle olamaz."
Çalıştığım özel hastanede birkaç gece kalabilmek için bir servet ödediğine emin olduğum adamı yaka paça dışarı attıramıyor oluşum içimde ukte bıraksa da kibirli gülüşünü soldurabilmekle yetindim. Onu geçip giderken sendeleyeceğini umursamadan omzumu onunkine kuvvetlice geçirdim. Giydiğim kalın tabanlı dağcı ayakkabılarımın üstünde uzanarak kulağında oyalandım biraz. İttirememiştim ama diyeceklerim de içimde şişip kalsın istemedim.
"Benden size bir tavsiye: Tanımadığınız birini öpmeden önce o birinin sizin tarafınızdan öpülmek isteyip istemediğinden emin olun. Söz konusu birisi bensem, emin olsanız da öpmeyin. Şimdi müsaadenizle."
Umay ve Nilüfer iki kolumdan girerek, sosyetik çapkına ayıp ettiğim konusunda hemfikirken ben söylenmeye devam ediyordum. Ses tonumun ayarıyla özellikle oynadığım için Umut'un duyacağından şüphem yoktu.
"İnsan böyle mi teşekkür eder? Bir sera kadar çiçek yolup göndermişsin işte neyine yetmiyor?"
Hırsım geçmek bilmiyordu. Sanki mahalle kavgasına karışmışım da adamı daha fazla haşat etmeyeyim diye beni olay yerinden uzaklaştıran kızlara ne demeliydi peki?
"Dünya sakinleş! Adam sanki kabahat işlemiş gibi astın kestin. Zengin teşekkürü işte..."
Nilüfer teselli olup olmadığı belirsiz yavan birkaç cümleyle alevimi soğutma çalışmalarına başlamışken Umay ondan da beterdi.
"Ne güzel jest yapmış işte. Kabul etsen incilerin mi dökülür? Seni epey aramış belli ki!"
Bulunmaz Hint kumaşıydım ya ben çünkü. Hastanede çalışan bir sağlık görevlisiyim. Yerim yurdum belli. Ne aramış tam olarak: belasını mı? Burnumdan çıkan yakıcı nefesle ambulansın arkasını ateşe verebilirdim. Fotoselli kapılar bizim gelişimizle açılırken Umut'un bana bakıp bu sinirli halimle eğlendiğimi sonraları öğrendim. Tıpkı peşimizden ağır aksak ilerlediğini sinirle sarf ettiğim artçı cümlelerden sonra bana cevap verdiğinde öğrendiğim gibi.
"Çiçek böcek neyse, belki ben evliyim. Nişanlıyım. Aklı başında bir adamın yapacağı hareket mi bu? Türkiye burası, cinayet sebebi resmen. Hayırdır yani! Nikahına mı aldın da alnımdan öpüyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elimi Versem Tutar mısın?
General FictionBir kadının hayalleri evlendikten sonra bitmek zorunda mı? Her evlilik, kadınla birlikte erkeğe de aynı sorumluluğu yüklemiyorsa, müşterek hayat denilen dünya evine kadın tek başına girmiş olmuyor mu? Severek evlendiğin adam ev dışında tam bir salon...