4 Ay Sonra
Aradan aylar geçmişti ki bu sabah Mahfiruz Sultan'a bir mektup geldi. Mektup ailesindendi. Kuzeninin evlendiği yazıyordu mektupta. O sırada ablası geldi daireye. Ona da kuzenleri Kimzad'ın Kırım hanzadesi Şahin Giray ile evlendiğini söyledi. İkisi de bu evliliğe sevinmişlerdi. Kuzenlerinin mutlu olmasını dilediler.
Kapı çaldı. İçeriye Billur Hatun girdi:
-Sultanım.
Mahfiruz gülümsedi ona. Billur Hatun:
-Valide Handan Sultan'ımız sizi bekler, dedi üzgün bir ifadeyle. Buna anlam veremese de Mahfiruz:
-Validemizi bekletmeyelim o halde, dedi ve valide sultan dairesine gitti.Valide Handan Sultan'ın Dairesi
Handan Sultan, oldukça endişeli ve üzgündü. Öyle ki gelinin geldiğini bile fark etmemiş, oturduğu sedirde adeta donup kalmıştı.
Mahfiruz, onun bu halini görünce endişeyle iyi olup olmadığını sordu ilkin. Bunun üzerine bakışlarını gelinine yönelten Handan Sultan, az evvel aldığı haberi onunla paylaştı. Yegane oğlu Ahmed amansız bir hastalığa tutulmuş, kızamık illetine yakalanmıştı. Bu illet ki genç padişahı yatağa düşürmüştü.
Hastalık sabah fark edilmiş, hekimler hemen daireyi kapatmışlardı. Sonrasında da valide sultana haber verilmişti...Neye uğradığını şaşırdı Çerkes prensesi. Duyduklarına inanamadı:
-Validem, bu nasıl olur? dedi anlamaya çalışarak. Gözlerinden yaşlar süzüldü:
-Ahmed... nasılmış? dedi endişeyle.
Handan Sultan, ağlamaklı bir sesle metanetini de korumaya çabalayarak:
-Ahmed'im ateşler içinde yanarmış, dedi.Şimdi payitahtın en mahir hekimleri Sultan Ahmed'in başındaydı, onu iyileştirmek için çabalıyorlardı. Ama kimse genç padişahın iyileşeceğine inanmıyordu. Zira bu illetin yatağa düşürdüğü hiç kimsenin iyileştiği görülmemişti.
Aradan saatler geçmişti ki Şehzade Mustafa'nın da hasta olduğu öğrenildi. O da kızamığa yakalanmıştı. Vaziyet böyle olunca hanedanın istikbali de tehlikeye girmişti. Şimdi bütün saray haremdeki ağalar, kalfalar ve cariyelerden birundaki vezirler, paşalar ve beylere kadar bunu konuşmaktaydı.Eski Saray/Halime Sultan'ın Dairesi
Halime Sultan da duymuştu kızamığın oğluna bulaştığını. Onu görmek, yanında olmak istese de bu mümkün değildi. Hem bu saraya hapsedilmişti hem de hekimler hem Sultan Ahmed'in hem de Şehzade Mustafa'nın dairesine kimseyi almıyorlardı.
Şimdi iki gözü iki çeşmeydi Abhaz hasekinin. Mustafa'yı kaybetmekten çok korkuyordu. Annesinin bu halini gören Gevherhan:
-Validem, göreceksiniz kardeşim iyileşecek, dedi gözleri yaşlı.
Halime sarıldı kızına:
-İnşallah iyileşecek kızım.
Sonra dua etti bütün gün Allah'a. Evlat acısını bir daha bana gösterme diye yalvardı, yakardı.Valide Handan Sultan'ın Dairesi
İsmihan Sultan da olanları duymuş, endişeyle annesinin yanına gelmişti.
Geçmişte iki oğlunu hastalıklara kurban vermiş olan Valide Handan Sultan, şimdi bir oğlunu daha kaybetmenin eşiğindeydi. Selim ve Süleyman'dan sonra şimdi de Ahmed...
-Allah'ım sen koru, dedi içinden. Aklından bu ihtimali kovmaya çalışıyor, metanetini korumak için büyük bir çaba sarf ediyordu.
Lala Mehmed Paşa da dairedeydi:
-Sultanım, Allah hünkarımız ve şehzademizi bize bağışlasın.
Handan Sultan:
-Âmin, dedi hüzünlü bir sesle.
Lala Mehmed Paşa:
-Lakin aksi bir vaziyet olursa...
Mahfiruz, kapattı gözlerini. Ahmed'in ölme ihtimalini duymaya bile tahammülü yoktu zira.
Lala Mehmed Paşa sözlerine devam etti:
-Mahfiruz Sultanımız gebedir. Şayet bir şehzade olursa hanedanımızın ve devletimizin yegane istikbali o olur. Bu sebeple sultanımızın vaziyet netleşene ve hastalık son bulana dek sarayda kalmamaları kanaatimce en doğrusu olur valide sultanım.
Mahfiruz atıldı lafa:
-Hayır, Ahmed iyileşene kadar hiçbir yere gitmem.
Mahfiruz'u anlıyordu Handan. Ama Lala Mehmed Paşa haklıydı. Devletin istikbali, hanedanın selameti her daim her şeyden ve herkesten mühimdi. Handan Sultan otoriter bir sesle:
-Mehmed Paşa haklı. Tez vakitte Üsküdar'daki av köşküne git Mahfiruz, dedi.
Mahfiruz itiraz etmek istese de biliyordu ki anlamı yoktu. Çaresizlik içinde sessiz kaldı.2 Saat Sonra
Hazırdı her şey. Av köşküne doğru yola çıkılmak üzereydi. Son kez Valide Handan Sultan'ı teselli etti Mahfiruz:
-Göreceksiniz validem, her şey düzelecek, hünkarımız iyileşecek, dedi inanmaya çalışarak.
Handan Sultan:
-İnşallah kızım.
İsmihan Sultan söz aldı ve her zamanki canayakın tavrıyla:
-Dikkat et kendine ve yüreğini ferah tut, dedi. Sesi oldukça hüzün dolu çıkmıştı.
Onlarla vedalaştıktan sonra ayrıldı Mahfiruz, valide sultan dairesinden.Sabah oldukça mutluyken şimdi hüzün kalbini sarmış, kederlere gark olmuştu. Allah biliyor ya has odaya gitmek, iyileşene dek Ahmed'in başında beklemekti yegane arzusu.
Bu isteğini halasına da söylediyse de ikna edemedi yılların kalfasını. Yine de sevdiğini bir kez görmek istedi:
-Hala, hiç değilse uzaktan göreyim onu.
Servazad anlıyordu yeğenini. Ama bu mümkün değildi:
-Olmaz Mahfiruz, oraya gitsen dahi hünkarımızı göremezsin. Oldukça tehlikeli bu.
Ellerini tuttu sonra ve şefkatli bir sesle konuştu:
-Endişeni anlıyorum güzel kızım. Lakin evvela karnındaki evladını düşünmen gerek. Hem sen hünkarımızın yanına gitsen de hiçbir şey gelmez ki elinden.Biliyordu Mahfiruz, haklıydı halası. Tıpkı Handan Sultan gibi. Ne yazık ki dua etmekten başka bir şey gelmiyordu ellerinden.
Saraydan ayrılırken elini karnına götürdü. Birkaç ay sonra doğacak olan evladının varlığına sığınmaya, ondan güç almaya çalıştı Çerkes güzeli.
Arabaya bindi ve araba av köşküne doğru hareket etti.Av Köşkü
At arabasından indi Mahfiruz. Ablası da onu yalnız bırakmak istemediğinden onunla gelmişti. Köşkte hazırlanan dairesine gitti hemen sonra. Yalnız kalmak istiyordu. Bütün gün dua etti Allah'a. Yalvardı Ahmed'in canı için:
-Allah'ım sen Ahmed'in canını bağışla, dedi gözyaşları içinde.Eski Saray/Safiye Sultan'ın Dairesi
Herkes padişah ve şehzadenin iyileşmesi için dua ediyor, Allah'a yakarıyordu. Eğer onlara bir şey olursa devlete ne olacağını düşünmek bile istemiyorlardı. Bu insanlardan biri de Safiye Sultan'dı. Kudretli valide, padişah ve şehzadenin şifa bulması için dua ediyordu. Zira onlara bir şey olursa ortada ne hanedan kalırdı ne de devlet:
-Allah'ım sen torunlarımızın canını bağışla, sen onlara şifa ver Ya Rabbi. Üstümüze çöken bu kara bulutları dağıt.
O sırada içeriye giren Naciye Hatun böldü duasını:
-Hayır olsun Naciye. Bir haber mi vardır?
Endişeyle sormuştu büyük valide. Torunlarından kötü bir haber gelmesinden korkuyordu. Naciye Hatun sofrayı hazırlamak için geldiğini söyleyince ona dışarı çıkmasını, bir şey yemek istemediğini ve yalnız kalmak istediğini söyledi ve devam etti duasına.Has Oda
Handan Sultan balkonda has odada hasta yatmakta olan oğlunu izlemekteydi. Biçare valide sultan, ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözleriyle oldukça bitkin görünüyordu. Hekimler ellerinden geleni yapmış, şimdi sıra tevekkül içinde beklemeye gelmişti. Handan Sultan mırıldandı:
-Allah'ım sen bana bir kez daha evlat acısı yaşatma.
Annesini duyan İsmihan Sultan:
-Âmin validem, dedi gözleri yaşlı halde.Bu kara haber payitaht sokaklarına da yayılmıştı. Şehirde büyük bir kargaşa hakimdi. Herkes bugün yarın padişah ve şehzadenin vefat edeceğini konuşur dururdu. Öleceklerine kesin gözüyle bakanlar devlete ne olacağını tartışır olmuştu. Büyük bir isyanın başlaması artık an meselesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labe Nehri'nin Işığı: Mahfiruz
Historical FictionBen Hansuret-Bikeç. 1590 senesinin sonbaharında Prens Alkas Çerkassky ve Prenses Feride'nin kızı olarak dünyaya gelen, Çerkeslerin güzelliği dillere destan prensesi Hansuret... Ben Hatice. 1601 yılında Çerkesya'dan Osmanlı'ya gönderilen, saray kethü...