BÖLÜM 2

153 12 19
                                    

1601, Yeni Saray(Topkapı Sarayı)/İstanbul

Sultan 3. Mehmed'in saltanatı sürmekteydi. Sultanın hayatta olan yalnızca üç oğlu vardı: Mahmud, Ahmed ve Mustafa. Bunların içinde veliaht olan Şehzade Mahmud'du.
Sarayın en nüfuzlu kadını ise şüphesiz Valide Safiye Sultan'dı. Herkes çekinir, herkes korkardı ondan. Onu karşısına alanın akıbeti belliydi. Mutlak suretle ölürdü. Velhasıl tehlikeli ve güçlü bir kadındı valide sultan.
Başhaseki Halime Sultan da sarayın en güçlü kadınlarından biriydi. Abaza Lakerba Hanedanı'ndandı. Mahmud, Mustafa ve Gevherhan'ın annesiydi. Haseki Handan Sultan da oldukça güçlü bir Çerkes asilzadesiydi. Ahmed, Fatma ve İsmihan'ın annesiydi. Merhametinden dolayı haremde çok sevilirdi. Bir de lakabı vardı: Benli haseki...
Servazad Kalfa ise Mahidevran Sultan'ın ağabeyi Bitu Mustafa Paşa'nın kızıydı. Osmanlı Sarayı'nın başhaznedarıydı. Saraya Kafkas kızlarını aldırmaya özen gösterirdi. Bu kızların kimi sultan bile olmuştu. Öyle ya Halime ve Handan Sultanları da Servazad aldırmıştı hareme.

3 Ay Sonra

Yazın ilk günleriydi. Hava sıcak ve rüzgarlıydı...
Kadırga limana yanaştı. İstanbul'a gelmişlerdi artık. Kadırgadan inip kendilerini bekleyen saray arabasına bindiler. Arabada onlara Abaza bir asilzade olan Akile eşlik ediyordu. O da 12 yaşındaydı henüz. Kahverengi saçları ve mavi gözleriyle büyüleyici bir güzelliği vardı. Hansuret Bikeç:
-Seni de mi Servazad Kalfa aldırdı saraya? diye sordu merakla.
Akile tebessümle cevap verdi:
-Evet, geçen sene alındım. Servazad Kalfa, Kafkasya topraklarından bir sürü asilzade kız aldırdı saraya.
Şahincan şaşırmıştı:
-Neden? Sadece Kafkasya kızları mı var sarayda? Akile gülümsedi:
-Tabi ki hayır. Balkanlardan ya da Venedik'ten gelen kızlar da var. Ama saraydaki kızların çoğu Kafkasyalı'dır.

Yol boyunca sohbet ettiler. Nihayet saraya ulaşmışlardı. Servazad Kalfa sarayın bahçesinde yeğenlerini bekliyordu. Araba durdu. Sonrasında hepsi arabadan indi.
Hansuret şaşırmıştı. Ne kadar büyük dedi içinden. Sarayın bahçesi gerçekten çok büyüktü. Çok çok büyük. Çerkesya Sarayı da büyüktü elbet ama burası eşsiz bir büyüklüğe ve güzelliğe sahipti şüphesiz. Servazad Kalfa onun bu şaşkınlığını fark etmiş olacak ki:
-Bahçenin büyüklüğü seni şaşırttı galiba Hansuret, dedi. Hansuret:
-Adımı nerden biliyorsunuz?
Servazad Kalfa küçük bir kahkaha attı:
-Kumral saçlarından.
Ablasının saçları siyahtı. Hansuret de gülümsedi Servazad Kalfa'ya:
-Anlaşılan hakkımızda çok şey biliyorsunuz.
Servazad Kalfa:
-Hadi gelin, içeriye geçelim. Sonra uzun uzun konuşuruz.
Uzun bir taşlıktan geçtiler. Akile kendi odasına gitti. Etrafta bir sürü ağa ve hatun vardı. Servazad Kalfa'yı gören herkes ona selam veriyordu.
Genç ve güzel Çerkes prensesleri kendilerini bir odada buldular. Oda oldukça genişti. İçerisi loş bir güneş ışığıyla aydınlanıyordu. Güneş batmak üzereydi zira.
Servazad Kalfa:
-Burda birlikte kalacaksınız. Vakit hayli geç oldu. Benim yapacak işlerim var. Şimdi dinlenin. Yarın uzun uzun konuşuruz.
Şahincan:
-Hayırlı geceler. Servazad Kalfa:
-Hayırlı geceler, dedi gülümseyerek ve odadan çıktı.
Servazad Kalfa çıktıktan sonra Hansuret:
-Abla sonunda saraya geldik. Şahincan:
-Evet Hansuret, dedi üzgün bir sesle. Hansuret de fark etti bunu. Ama ablasının üzüntüsünün sebebini biliyordu. Her ne kadar buraya gelmeyi kabullenmiş olsalar da ailelerinden ayrılmışlardı. Bu hiç kolay değildi. Hansuret:
-Hala üzülüyorsun değil mi abla? Ama ben inanıyorum, ailemizi elbet bir gün göreceğiz. Hem onlara istediğimiz vakit mektup yollayabileceğimizi söylediler, dedi hem kendini hem ablasını avutmaya çalışarak. Şahincan:
-Haklısın, bakalım kader bize ne gösterecek bu sarayda? dedi üzgün bir sesle.

Ertesi sabah erkenden uyanmışlardı. Hansuret tebessümle konuştu:
-Hayırlı sabahlar abla.
Şahincan gülümsedi:
-Hayırlı sabahlar canım.
O sırada kapı çaldı. İçeriye giren Servazad Kalfa'ydı. Servazad Kalfa:
-Uyandınız mı? diyerek girdi içeriye. Hansuret evet anlamında başını salladı. Hep birlikte sedire oturdular.
Sonra sözlerine devam etti:
-Dün hiç konuşamadık. Nasıl geçti yolculuğunuz?
Şahincan endişeli bir ses tonuyla cevap verdi:
-İyi geçti hala.
Hiç tanımadığı insanların yanında hiç bilmediği topraklarda olduğu için hala endişeliydi. Onun bu endişesini sesinden anlayan Servazad:
-Endişelisiniz değil mi? Haklısınız da, dedi. Şahincan:
-Belli oluyor mu? Servazad:
-Ne kadar saklamaya çalışsanız da belli oluyor. Buraya gelen herkes sizin gibi endişeli olur ilk başta. Hem bu sarayda olmanın hem de ailene bir daha ulaşamama ihtimalinin endişesi...
Hansuret üzgün bir yüz ifadesiyle onları izliyordu. Servazad derin bir nefes alıp devam etti sözlerine:
-Sonra zamanla alışırsınız. Hansuret sesinde belirgin bir üzüntüyle:
-Ya alışamazsak? dedi.
Servazad sıcak bir tebessüm etti:
-Alışırsınız emin ol.
Şahincan merak ettiği o soruyu sordu nihayet:
-Bizi neden saraya aldırdın? Servazad gülümsemesini bozmadan cevap verdi:
-Birkaç seneye ikiniz de evlendirilecektiniz zaten. Bunun için cihan devletinden daha hayırlısı olur mu hiç? dedi.
Hansuret hep dinlediği doğduğu sarayda hep anlatılan bir hikayeden bahsetmeye karar verdi. Buraya geldiğinden beri aklını kurcalayan bir hayat hikayesi vardı:
-Hayır mı? Bir hikaye işitmiştim Çerkesya Sarayı'nda. Büyükhalamız Mahidevran Sultan ve evlatlarının hikayesi... Onların hikayesi pek hayırla nihayet bulmamış ama, dedi imalı bir şekilde.
Servazad Kalfa'nın gözlerine keder indi. Aklına yaşananlar gelmişti. Derin bir nefes aldı:
-Hansuret, o günler mazide kaldı. Halam bu sarayda yalnızdı. Ama şimdi bak etrafına. Bütün saray bizim elimizde. Kafkasya halkının elinde. Sultan Mehmed'in bir dediğini iki etmediği üvey annesi Şemsiruhsar bizim kanımızdan. Haseki Handan Sultan da öyle. Teyzeniz Halime Sultan bu sarayın başhasekisi, o da Kafkas kanından. Ve daha nicesi...
Sözlerine derin bir nefes alıp devam etti:
-Sizi bu saraya aldırdım. Çünkü devlet içindeki bu gücümüzü her daim muhafaza etmeliyiz. Ve kim bilir belki biriniz sarayda sultan olur, diyerek asıl niyetini söylemişti.
Hansuret şaşırmıştı:
-Sultan mı? Servazad Kalfa başıyla onayladı ve:
-Evet. Ancak evvela eğitiminizi tamamlamalısınız. Hadi hazırlanın. Teyzeniz Halime Sultan sizi görmek istiyor.

Halime Sultan'ın Dairesi

Halime Sultan yeğenlerinin saraya aldırıldığını duymuştu. Yıllardır görmediği kız kardeşinin hiç görmediği kızlarıyla tanışmak istiyordu. Çiçek Hatun'a seslendi:
-Çiçek, haber gönderdiniz mi? Çiçek Hatun:
-Evet sultanım. Birazdan burada olurlar.
O sırada kapı çaldı. İçeriye Şahincan ile Hansuret Bikeç girdi. İki Çerkes prensesi teyzelerinin önünde eğildiler. Halime Sultan sıcak bir gülümsemeyle ayağa kalktı ve yeğenlerinin yanına gitti. Onlar kendi ailesindendi. Kendi kanından kendi canındandılar. Gülümseyerek:
-Hoşgeldiniz sarayımıza, dedi.
Hansuret gülümsemeyle karşılık verdi:
-Hoşbulduk sultanım.
Yanlarında gelen cariye Halime Sultan'a bir mektup uzattı. Kendisini Servazad Kalfa'nın gönderdiğini ve mektubu yazanın Feride Hatun olduğunu söyledi. Halime Sultan mektubu alıp okumaya başladı. Biricik kız kardeşi kızlarını kendisine emanet etmişti. Ablasından evlatlarını koruyup kollamasını istemişti.
Halime Sultan elbet her daim yeğenlerini koruyacaktı.
Mektubu okuduktan sonra hazırlattığı yerdeki sofrayı göstererek:
-Hadi gelin, birlikte bir şeyler yiyelim. Sohbet de ederiz, dedi.
Hep birlikte sofraya oturdular. Hem yiyip içtiler hem sohbet ettiler.
Daha sonra Hansuret ve Şahincan Servazad Kalfa'nın yanına döndü. Servazad:
-Geldiniz nihayet, dedi.
İkisi de gülümsüyordu. Servazad tebessüm etti:
-Anlaşılan Halime Sultan ile iyi anlaşmışsınız.
Hansuret:
-Evet hala. Halime Sultan iyi kalpli biri, dedi gülümsemesini bozmadan. Teyzesini gerçekten çok sevmişti.
Servazad Kalfa:
-Şimdi saray geleneklerine göre size yeni bir isim vermemiz gerek.
Hansuret şaşkınlıkla:
-Yeni bir isim mi? dedi. Hansuret'in bu durum karşısında canı sıkılmıştı:
-Ne gerek var buna? diye ekledi sert bir şekilde.
Servazad Kalfa:
-Dediğim gibi saray gelenekleri böyle. Hansuret sinirlenmişti. Hırçınlığıyla çıkıştı:
-Herkes bana Hansuret Bikeç dedi doğduğum günden beri. Ve hayatımın sonuna dek herkes bana Hansuret Bikeç diye seslenecek. Yeni bir isme ihtiyacım yok hala.
Servazad anlıyordu yeğenini. Ancak sarayda kabul görmeleri için âdet üzere yeni bir isim almaları şarttı. Kaideler böyleydi:
-Yeni bir isim senin kim olduğunu değiştirmez ki Hansuret. Sen hep sen olarak kalacaksın. İlaveten bu sarayda başka şansınız yok. Bu şart.
Şahincan pek ses çıkarmamıştı. Bu geleneği önceden duymuştu zira.
Hansuret de çaresiz kabul etmişti yeni ismi.
-Bir isim içimdeki Hansuret Bikeç'i öldüremez ya, dedi kendi kendine.
Bir isim onu değiştiremezdi elbet. Kim olduğunu asla unutmayacaktı. Alkas Mirza & Feride Hatun'un inci tanesi, Çerkes prensesi Hansuret Bikeç olduğunu asla unutmayacaktı.

Şahincan'a Fatma adını vermişti Servazad Hala. Hatice demişti Hansuret Bikeç'e de...

Labe Nehri'nin Işığı: MahfiruzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin