Yeni bir gün doğmuştu payitahtta. Dün gece hekimler, Sultan Ahmed ve Şehzade Mustafa'nın durumlarının iyiye gittiğini ve en kısa zamanda ayağa kalkacaklarını söyleyince sarayda herkes rahat bir nefes almıştı. En başta da Handan Sultan. Yaşadığı korkuyu bir o, bir Allah bilirdi neticede.
Av Köşkü'ne de haber gönderdiler. Pakize mutlu haberi vermek için aceleyle girdi içeriye. Kardeşinin yanında sedirde oturan Şahincan, onun bu halini görünce:
-Ne oldu? Ne bu acelen? diye sordu. Mahfiruz:
-Yoksa... dedi ve endişeyle duraksadı. Ahmed'e bir şey mi olmuştu, bundan çok korkuyordu.
Pakize gülümseyerek:
-Hünkarımız da şehzademiz de iyilermiş. Hekimler tez vakitte ayağa kalkabileceklerini söylemişler, dedi.
Mahfiruz mutlulukla ablasına sarıldı:
-Allah'ım çok şükür.
Ardından yanağından bir damla gözyaşı süzüldü. Şahincan:
-Ben sana ne dedim? dedi kıkırdayarak.
Akile ve Pakize tebessümle izliyorlardı onları.Eski Saray
Halime Sultan'a da gelmişti haber. Üstelik Handan Sultan, Mustafa tamamen iyileşince oğlunu görmesine müsaade etmişti. Aldığı bu iki güzel haber için saatlerce mutlulukla Allah'a şükretti Halime.Aynı sarayda hayatını yaşamakta olan Safiye Sultan da şükür içerisindeydi. Nihayet devlet ve hanedanın üstündeki kara bulutlar dağılmıştı. O, bu düşünceyle mesutken Naciye Hatun bir mektup getirdi Safiye Sultan'a. Mektup, Nasuh Paşa'dan gelmişti. Nasuh Paşa Bosna'da tam da Safiye Sultan'ın istediği gibi bir köle bulduğunu ve en kısa zamanda kızı Eski Saray'a göndereceğini yazmıştı. Üst üste gelen bu haberler neşesine neşe kattı büyükvalidenin.
Yeni Saray(2 gün sonra)
Payitahtta dedikodular almış başını yürümüştü. Saraydan iyi haberler gelse de herkes bu haberlerin gerçek olmadığını, ahaliyi ve askeri yatıştırmak için söylenen yalanlar olduğunu düşünüyordu. Bu sebeple Sultan Ahmed ve şehzadenin iyi olduğuna pek de inanan olmamıştı. Hatta bazıları öldüklerini düşünüyordu. Velhasıl ahali ve askerlerden oluşan kalabalık bir grup sarayın avlusunda toplanmıştı:
-Sultan Ahmed nerde?
-Madem iyileşti padişahı görmek isteriz. -Padişahımız ve şehzademiz ölmüş.
-Bize yalan söylüyorlar... diye bağırıyorlardı.
Derviş Paşa açıklama yapsa da sözüne inanmamışlardı.
Bütün bu bağırışları kesen bir ağanın sesi oldu:
-Desduuuuur Sultan Ahmed Han Hazretleri!!
Ahmed annesi, ablası ve hekimleri dinlememiş, bu söylentilere son vermek için kalabalığın karşısına çıkmıştı. Onu gören herkesin sesi kesildi. Az evvel kargaşanın hakim olduğu meydanda şimdi sessizlik hüküm sürüyordu. Kalabalık, derin bir sükuta bürünmüştü...O esnada av köşkündeki Mahfiruz da saraya gelmişti. Koridorda karşılaştığı İsmihan Sultan neden geldiğini sorunca daha fazla dayanamadığını ve Ahmed'i görmek istediğini söyledi. İkisi birlikte kuleye çıktılar. Handan Sultan, oradaydı. Bir müddet sohbet ettiler. Sonrasında meydanda yaşananları izlemeye koyuldular. Ahmed'i uzaktan da olsa görmek içini bir nebze olsun rahatlatmıştı Mahfiruz'un...
Onlar kuleden ayrılmaya hazırlanırken Billur Hatun geldi ve Şehzade Mustafa'nın da nihayet ayaklandığını, sıhhatinin iyiye gittiğini haber verdi. Bu haber, herkesi mutlu etmişti.
Meydanda toplanan kalabalık, padişahın sıhhatinden emin olup dağıldıktan sonra Mahfiruz has odaya gitti. Ahmed'i beklemeye başladı. Nihayet geldi genç padişah. Birbirlerine sarıldılar. Hasret sona ermişti artık. Mahfiruz:
-Çok şükür ki iyisin, dedi.
Ahmed:
-Yüce Rabbim beni sana ve evladımıza bağışladı, dedi gülümseyerek.
Padişah ve zevcesi bütün günü birlikte geçirdiler.Eski Saray/Halime Sultan Dairesi
Halime Sultan, hazırlanmıştı. Oğlunun iyileştiğini duyar duymaz hazırlanmaya başlamıştı. Öyle ya Handan Sultan saraya gelmesine izin verdiğinden Mustafa'yı görebilecekti. Açılan kapıdan çıktıktan sonra beklemekte olan saray arabasına bindi. Yanında kızı Gevherhan da vardı.
Biraz yol gittikten sonra ulaştılar saraya. Onları sarayın valide sultanı Handan Sultan karşıladı. Mustafa'nın yanına kadar da eşlik etti.
Mustafa'yı görür görmez Halime'nin gözlerinden yaşlar boşandı, olduğu yerde kalakaldı. Evladını neredeyse bir senedir göremiyordu zira. Oğlunun yaşaması için ona hasret kalmayı kabul etmişti. Gevherhan annesinden önce davrandı, iki kardeş birbirine sımsıkı sarıldı. İkisi de ağlıyordu. Ardından anneleri yanlarına geldi. Ablasından ayrılınca annesine de sarıldı Mustafa. Ana oğul gözyaşlarıyla hasret giderdiler. Mustafa:
-Validem.
Halime Sultan:
-Oğlum... Mustafa'm... gözyaşları arasında söylediği bu kelimeler boğuk boğuk çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labe Nehri'nin Işığı: Mahfiruz
Fiksi SejarahBen Hansuret-Bikeç. 1590 senesinin sonbaharında Prens Alkas Çerkassky ve Prenses Feride'nin kızı olarak dünyaya gelen, Çerkeslerin güzelliği dillere destan prensesi Hansuret... Ben Hatice. 1601 yılında Çerkesya'dan Osmanlı'ya gönderilen, saray kethü...