-BÖLÜM 13-

45 3 4
                                    

Eşyalarımı yerleştirmek üzere üst kata çıktım. Duvarlarda çerçeve izleri vardı; bu farkedilinecek kadar açıktı. Temizlikçiler yapmıştı, emindim buna. Etrafı izleyerek yukarı çıktım. Özlemiştim burayı. Odama geldiğimde eşyaların yerinin değiştiğini gördüm. Benden habersiz nasıl cüret etmişlerdi buna, diyerek odayı inceledim. Dolap düzeltilmişti eyvallah da masamdaki boks eldiveni çizimleri neden boyanmıştı? Üstelik birisi iğrenç bir şekilde boyamıştı. Bu, bu çok terbiyesizceydi! Ay ağlayacağım, dedim kendi kendime. Boks eldivenleri bir nevi hayat sembollerimdi benim. Beni temsil ediyorlardı. Kağıtları elime alıp inceledim. Birisi altına bir şeyler yazmaya çalışmış gibiydi ama karalanmadan dolayı okunmuyordu. Oflayarak bıraktım kağıdı masaya. Dolabı açıp ufak bavulumdaki eşyaları yerleştirdim içine. Ve tahmin ettiğim gibi tişörlerimle dolu bir dolabım vardı... Neyse yeni bir şeyler alırım, dedim kendi kendime. Odamda yaklaşık yarım saat geçirip işimi birtirdim. Yorgundum ve acıkmıştım, bu yüzden burada fazla zaman harcayamayacaktım. Aynanın karşısına geçip kendimi inceledim. Göz altlarıma sürdüğüm kremden eser yoktu. Arkdaki küçük sırt çantamdan kremimi almak için döndüğümde aynada gözüme bir iz çarptı. Ufak bir dudağa ait ruj lekesi... Bir çocuk girmişti buraya, buna emindim. Sinirlerim tepemde halay çekerken çantamdaki kremlerimi alıp tipimi düzelttim. Bir kusurum yoktu da iyi görünmek iyi hissettiriyordu. Saçlarımı da düzeltip üzerime yeni bir tişört geçirdim. 'rapper' yazılı bir tişört...

Telefonumu şarja takıp aşağı indim. Ev öyle büyüktü ki akşama en ufak bir tıkırtıda nasıl korkmamalıyım, diye plan yapıyordum. Mutfağa geçip yiyecekleri kontrol ettim. Buz dolabında asılı bir diyet listesi görünce iyice şaşırdım. Evi benimseyen hizmetçiler... Cidden ev sahibesi sanıyorlardı kendilerini. Neyse, dedim. Dolapta benim için eksik olan çok şey vardı. Özellikle pizza malzemeleri ve hazır ezogelin çorbası... Güzel bir liste yapıp markete gitmeliydim. Yaptım ve yukarı çıkıp nakit para aldım yanıma. Villadan ayrılıp caddeye çıktım. Buralarda annemle gittiğimiz büyük bir market hatırlıyordum. En ufak balık türü için bile kocaman bir reyonu olan bir market... Annem oradayken balık kokusundan midesinin bulandığını söylerdi. Balıkları parmağıyla seçer burnunu kapatarak çıkardı reyondan. Ben onun tersine severdim balıkları da kokularını da.

Marketin önüne geldiğimde yanıma baktım. Annem yoktu. Elime baktım ve yine elimi tutan, hiç bırakmayacak olan annem yoktu. Ufak gözyaşlarımı silip girdim içeri. Hala çok büyüktü ve hala içinde kaybolabilirdim. Elimdeki listeyi açıp sepete istediklerimi atıyordum.

Balık reyonuna geldiğimde durdum önünde. Anılarım kendilerini belli etmiştiler yine. Kulaklarıma annemin "Eslemiiiim istediğin balıkları aldım hadi çıkalım" deyişi geliyordu. Annem be... Hatrına içine girip balık almaya karar verdim. Akşama güzelce yiyebileceğim bir yemeğe karar vermiştim. Balıkları koklayarak tek tek inceledim hepsini. Annemin bu kokudan nasıl midesi bulanıyordu hiç anlamıyordum..

Benim durduğum balık standında istavritler vardı. Imm severdim bunu. Yan tarafta hamsilerle ilgilenen müşteriler vardı. Duyduğum kadarıyla bir turist hamsilerle ilgili bir şey soruyordu ve tezgahtar yarım ingilizcesiyle cevap veremiyordu. Hamsilerin nereden çıktığını sordu turist. Tezgahtar yine bir şeyler geveledi. Bu hayatta insanlarla doğru düzgün konuşamazdım ama hamsiyle ilgili cevabını bildiğim bir soruya kayıtsız kalamazdım. Ani bir tepkiyle saçlarımı savurarak turiste dönüp "it's from Karadeniz region." (onlar karadeniz bölgesindendirler.)

Zach. Bu balıklarla ilgili şu detaylıca şeyi soran Zach'ti. Omg dedi iç sesim. Eslem, hayatı boyunca insanlarla ilgilenmeyen kız, sorusunu cevaplamak üzere öğlen gördüğü bir yavşağı seçti! Ne ironi ama! İç sesim, keşke annen gibi şu kokudan nefret etseydin de buraya hiç girmeseydin, diyordu.

Tezgahtar, cevap verdiğim için minnettarmış bakışı atarak önüne döndü.

Zach beni görünce önce şaşırdı sonra hemen yanıma yaklaştı. İki şaşkın birbirimize bakıyorduk. Sanki öğlen laf atan kendisi değilmiş gibi utangaçtı. Ufak bir selamlamadan sonra muhabbetin uzadığını farkettim.
"Öğlen yanımda gördüğün çocuk benim kardeşimdi ama üvey. Biliyor musun, ben aslında içe kapanık ve kendi halinde biriyim. Bu ülkeye gelme amacım da kendimi farkedebilmemdi. Öğlen kardeşim bana kendimi aşabilmem için bir şey yapmamı istedi ama insanların da duyabileceği görebileceği bir şey. Ve ben hayatımda toplum içinde bir şeyler yapabilen biri değildim. Ve o an ne oldu biliyor musun? Sen geçiyordun oradan ve aklıma gelen ilk şey ne kadar güzel olduğundu. Bu benim için bir şanstı. Eğer orada sana onları söyleyebilirsem kendimi aşabildiğime emin olacaktım. Söyledim güzelim."

Şaşırmıştım. Ve oradan geçen her kıza bunları söylediğini düşünmem konusunda yanılmıştım. Başımdan savmak için 'yaaa, hımm' kelimelerini çok sık kullanmıştım. İngilizcesi gayet iyiydi.

"Ve güzelim, şu an toplum içinde bir şeyi daha kanıtlayabilirim. Dudakların..."

Dudaklarıma yapıştı balık reyonunun ortasında. En ufak iliklerim bile hareket etmiyordu. Yaşadığım şokla donup kalmıştım. Bir yabancı dudaklarımı emercesine öpüyordu. Gayet iyi öpüşüyordu. Dudaklarını dudaklarıma bastırmakla yetinmeyip neredeyse dilini ağzımın içine soktu. Ben böyle şehvetli bir öpme görmemiştim. Elimle her ne kadar itmeye çalıştıysam, dudakları bir o kadar bastırıyordu. Kendine çekince daha fazla direnemedim ve gözlerimi kapattım. Dudakları gerçekten baskın geliyordu benim dudaklarıma. Emmekle ufak buseler bırakmak arasında garip bir şekilde öpüyordu. Alt dudağımı sert bir şekilde ısırınca acıya dayanamayıp kendimi geri çekmeyi başardım.

Marketten nasıl çıktığımı bile bilmeden eve koştum. Utanmakla sinirlilik arasında bir his vardı içimde. Onun nerede ve nasıl olduğunu bilmiyordum arkama bile bakmadığım için. Kapıyı açtım ve titreyerek attım kendimi kanepeye. Yüzümü iki elimin arasına alıp ağlamaya başladım.

Size GeliyorumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin