[1]

3.5K 295 111
                                    

21 haziran 2022

karşımda yıkılmaz duvarların

ψ

ne soğuk ne sıcaktı,

ne güneş ne de bulutlu,

ne gündüz ne geceydi,

ne üzgün ne de mutlu,

nereydi?

neredeydi?

burada ne işi vardı?

bomboş bir binanın tepesinde her gün yaptığı gibi oturmuş ve olan biteni izlemeye dalmıştı, birinin onu fark etmesini istiyordu artık. birisinin onun gözünün içine bakıp her şeyi anlatmasını istiyordu.

uyanmak için kendini çimdikliyordu ama bir türlü olmuyordu, uyanamıyordu.

ne rüyaydı bu gördükleri ne de gerçekti.

doksan üç gündür buradaydı, sayıyordu.

buradaki herkes aynı gibiydi. sadece birbirleriyle konuşuyor, sadece birbirlerini görüyorlardı. Yeonjun'u göremiyorlardı. bir kere bile dikkatlerini çekmeyi başaramamıştı onların.

ağlıyor, bağırıyor, çağırıyordu ama kimse bakmıyordu ona. tıklım tıklım dolu caddelerde çırılçıplak gezdiği bile olmuştu ama kimse bir saniye bile dönüp bakmamıştı işte, görünmezdi.

yok gibiydi, koskoca dünyada yok olmuş, bir hiç olmuştu sanki.

ne bir yaşlı ne de bir tane çocuk görmüştü gezip dolaştığı yerlerde. bir tane hayvan bile yoktu. hiçbir şey yoktu. herkes aynı yaşta gibiydi.

evine gidiyordu ama yoktu, evi vardı ama hiçbir şeyi yoktu, bomboştu, eşyaları yoktu. sadece yatağı vardı.

okuluna gidiyordu ama kimse aynı değildi, tanıdığı kimse yoktu.

tanıdığı hiçbir şeyin izi yoktu.

herkes farklıydı, herkes başkaydı. herkes bembeyaz giyiniyor ve sadece yürüyordu. nereye gittiklerini takip etmeyi bırakmıştı artık Yeonjun, sıkılmıştı, yorulmuştu.

omzunda hissettiği elle irkildi, ağzından ufak şaşkınlık nidası döküldü. ilk zamanlar kendi kendine çok konuşurdu ama artık onu bile yapmıyordu bu yüzden epey uzun zaman sonra kendi sesini duymak bile yabancı gelmişti ona lakin şu an buna şaşıramazdı. kafasını çevirirken burada gördüğü ilk, belki de tek, yaşlı insanla göz göze gelmeyi beklemiyordu. bir yanlışlık vardı.

hızlıca ayağa kalktı. "beni görüyorsun." cevap alamamaktan çok korkuyordu.

"görüyorum tabii," yaşlı adam elini Yeonjun'un boynuna yaklaştırmış ve derin bir iç çekmişti. "boynundaki bu izin nasıl olduğunu hatırlıyor musun?"

"boynumdaki iz mi?" elini boynuna atarken gözleri hala yaşlı adamdaydı ve parmaklarının ucunda hiçbir şey hissedememişti. "iz mi var ki boynumda?"

siyah elbisesinin içerisinden çıkardığı aynayı Yeonjun'a doğru tutan yaşlı adam üzgündü, acı çekmiş olmalı diye düşünüyordu. genç adam çok acı çekmiş olmalı.

gözlerini yaşlı adamdan çekip aynaya bakmaya başlayan Yeonjun ise şaşkındı, boynunda boydan boya upuzun ve pek de ince olmayan bir iz vardı, koskocaman bir kırmızılık. onun dışında yüzünde bıraktığı her şey en son hatırladığı gibiydi, saçları bile uzamamıştı.

"böyle bir şeyden haberim yoktu."

"canını yakmışlar."

anlamıyordu Yeonjun, anlayamıyordu.

"neden bahsediyorsunuz?"

aynasını elbisesinin içine geri koyup Yeonjun'u kolundan tuttu ve oturmasını sağladı yaşlı adam.

"adın ne çocuk?"

"Yeonjun, Choi Yeonjun."

"kaç yaşındasın?"

"on sekiz."

"kaç gündür buradasın, saydın mı?"

"burası neresi?" ağlayacaktı Yeonjun, ilk defa konuşuyor gibiydi, uzun bir süre sonra ilk defa yaşıyor gibi hissediyordu.

adam ise onun sorusunu es geçip kendi sorusunu tekrar etti, "kaç gündür buradasın çocuk?"

"doksan üç."

"kimse konuştu mu seninle benden başka?"

"hayır. kimse beni görmüyor, sen kimsin?" dizlerini kendine çekip kollarını bacaklarına sarmış ve başını aradaki boşluğa gömmüştü. korkuyordu bu adamdan.

"ben de senin gibiyim." söyledikleri Yeonjun'un kafasını kaldırmasına yetmişti. onun gibi olmak da ne demek oluyordu?

yaşlı adam da göğüs tarafını açtığı siyah elbisesinin altında gizlenen koyu kırmızı onlarca beneği Yeonjun'a gösterirken ellerinin titremesine engel olamıyordu.

"defalarca vurulmuşum," elbisesini tekrar kapatırken bir taraftan da konuşuyordu. "çoktan ölmüş olduğum halde bile durmadan vurulmuşum."

ölmek mi? neden bahsediyordu bu adam? ne ölmesiydi bu?

"n... neden bahsediyorsunuz?" yaşlı olan gerçekten de hiçbir şeyin farkında olmayan genç adam karşısında şaşırmıştı. doksan üç gün boyunca hiç mi buralardan başka bir yere gitmemişti bu çocuk?

"galiba gerçekten de seni gören ilk kişi benim ha?"

"evet." korkudan titremeye başlamıştı artık Yeonjun.

"boynundaki o iz bir ip izi olamayacak kadar kalın ve derin Yeonjun, üstelik etrafında birkaç başlangıç izi daha var..." elini tekrar Yeonjun'un boynuna götürmüştü yaşlı adam. işaret parmağıyla izi boydan boya gezmişti.

"boynunu kesmişler, boynunu kesip öyle öldürmüşler seni ve korkarım ki bıçak da hiç keskin değilmiş... can çekişmişsin ölürken. "

ψ

ya bu yeonjun

ya bu yeonjun niye her seferinde ölüyor kardeşim

cennet ve küllerin arasında | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin