SELAMMMMMMM
gökyüzüm siyah olsa da
. . .
yalnızlık...
hayatının tamamında bir şekilde yalnız olduğu halde iliklerine kadar hissettiği ve onu asla serbest bırakmayan bu his son zamanlarda neden bu kadar taze ve güçlü geliyordu? neden aylardır tamamen yapayalnızmış gibi hissediyordu kendini? ne zaman geçecekti bu his?
elinde çevirdiği telefonunun ekranını izledi bir süre, gözlerini Soobin denen herifin kollarında açtığı günden beri gördüğü kabuslar bir türlü peşini bırakmadığı gibi kollarında uyandığı Soobin denen herif de bir türlü peşini bırakmıyordu. öyle ki son çareyi onu tamamen engellemekte bulmuştu.
ofladı, neden onu engellediğinden beri daha yalnız hissediyordu ki kendini?
neden kabuslarında o herifin anlattığı deli saçmalıklarını görüyordu ki?
"ölmüşüm de... dirilmişim de..." dedi kendi kendine, "mal herif."
ayağa kalkıp arabasının anahtarlarını cebine attığında kısa bir süreliğine duraksadı ve düşündü, "kendimi bulaştırmadığım pislik kalmadı..." bıkkınlıkla mırıldanırken elindeki anahtarla saçlarını kaşıyordu, dışarıya çıkıp her zaman gittiği mekanlara gidip gitmemek arasında kararsız kalmıştı. acaba o Soobin denen herifle nasıl tanışmışlardı da kendisini kandırmasına izin vermişti?
masada duran akşamdan kalmış pizza kutusunu açtı ve yarım bıraktığı dilimlerden birini yemeye başladı, aynı zamanda yarım bıraktığı birasını da içiyor ve yüzünü buruşturuyordu. sabah kahvaltısını böyle yaptığını görseydi Taehyun'un ona ne kadar kızacağını düşündü.
"piç."
o yağmurlu gece Soobin'in kollarında gözünü açtığından beri, kafasında birkaç tahtanın tamamen eksildiğini hissettiği andan beri yani, insanlara karşı hissettiği nefret ve acımasızlık eskiden olduğunun binlerce katı fazla bir hale gelmişti.
onun için ağladığı zamanları düşündü, yalnızlıktan sürekli içip kendi kendine konuştuğu geceleri... "piçler..." dedi pizzasının kenarını kutunun içine fırlatırken, "ayakta uyumuşsun salak Yeonjun... ne salaksın Yeonjun..."
sinirlerine hakim olamayacağını hissettiğinde çıkış kapısına doğru hızla yürümeye başladığını fark etmişti. ya Huening ya da Taehyun... şu an hiç fark etmezdi onun için, içinde birilerini dövmeden rahat edemeyeceği bir his peydahlanmıştı ve o hissi bastıran kişinin hiçbir önemi yoktu.
kapıyı açar açmaz karşısında gördüğü yaşlı adam yerinde sıçramasına ve birkaç adım gerilemesine neden olmuştu, bu adam kimdi ve neden zili çalmak yerine kapının önünde öylece durup bekliyordu? bu adam kimdi ve gözlerine bakmak neden hiç yabancı hissettirmemişti? bu tanıdıklık da neyin nesiydi böyle?
"kimsiniz?"
güldü yaşlı adam, "üzücü..." diye mırıldandı ve birkaç kere mırıldandı, "insanların seni hatırlamaması kaç yaşına gelirsen gel, hangi dünyada olursan ol üzüyor evlat."
"anlayamadım?" diye kaşları çatık bir şekilde yanıtladı onu Yeonjun, hayatında ilk defa gördüğü bu yaşlı adamın tanınıp tanınmamakla ilgili anlattığı şeyler canını sıkmıştı. "üzgünüm ama sizi görsem mutlaka tanırdım."
"ama tanıyamadın." dedi yaşlı adam, "sana çıkış yolunu gösteren ve eline defterini tutuşturan bu ihtiyarı unutuvermişsin..."
"ne defteri?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cennet ve küllerin arasında | yeonbin
Fanfiction05*********: kimse var mı soobin: nasıl yani 05*********: oh sonunda kimsin soobin: soobin ben 05*********: nerden buldun bu numarayı soobin: aldım geçen 05*********: sahibi nerdeymiş soobin: inan bana en son merak edeceğim şey buydu ve haliyle...