5k 😭💖 çokteşekkürler<3
stream sugar rush ride bu arada <3
ψ
ruhum hep yanında
önüne koyulan limonatayı izlerken yakınlarında hissettiği iç gıdıklayıcı sıcaklığın ona verdiği sakinlik ve cesaretle güçlü bir nefes çekti içine, elinden geldiği kadar soğukkanlı olmak zorundaydı.
yaşadığı şeyleri kime anlatırsa anlatsın kafayı yediğini düşüneceği için bütün sorunları kendi başına çözmek ve yapbozun parçalarını kendisi birleştirmek için uğraşıyordu ama bütün bunlar tahmin ettiğinden bile daha zordu.
ortada bir cinayet vardı. Yeonjun hiç de hoş olmayan bir şekilde bir yerde öldürülmüş ve ortadan kaldırılmıştı. annesi ve babası dedesinin büyük mirasını ona bırakmasından dolayı ondan nefret ediyor olabilirlerdi ama kendi çocuğunu bir miras için öldürmek?
hayır. Soobin için bu pek de mümkün görünmüyordu.
Huening ve Taehyun ona ihanet edip bir ilişkiye başlamışlardı. Yeonjun onlar için gerçekten de büyük bir sıkıntıydı belki ama bu bir insanı öldürmek için yeterli miydi? onlar yapmış olabilirler miydi?
hayır.
günlüğü okudukları günden beri her yerde didik didik Beomgyu'yu arayan Soobin onu bulmuş ve birkaç gün boyunca gizli gizli izlemişti. Yeonjun'un günlükte ondan bu kadar fazla bahsetmesine rağmen öldükten sonra onu hatırlamaması normal miydi? Soobin'e göre bu hiç de normal bir durum değildi. nedenini bilmiyordu ama içinden bir ses kesinlikle bütün bunları yapanın Beomgyu olduğundan ve Yeonjun'un bu yüzden onu hatırlayamadığından adı gibi emindi.
ψ
kısa bir süre önce gelip karşısına oturan iyi giyimli çocuğu inceledi Soobin, Yeonjun'un anlattığı kadar vardı. saçları, gözleri, dudakları, burnu... dış görünüşünü geç duruşu bile metrelerce öteden fark edilebilecek kadar etkileyici ve çekiciydi.
Soobin onu izlerken Beomgyu'da önüne getirilmiş vegan havuçlu keki gözlemledi ve masadaki peçetelerden birini alıp dikkatlice tabağın üzerini temizledi. çatalını alıp onu da güzelce kontrol ettikten ve yeni bir peçeteyle sildikten sonra tabağın yanına simetrik bir biçimde yerleştirmişti.
üzerindeki kareli gömleği düzelterek arkasına yaslanırken Soobin'i inceliyordu. "konuşmak istediğin şey tam olarak neydi?"
"Yeonjun." dedi Soobin, oyun oynamak istemiyordu. hiçbir derdi yoktu, hiçbir kini veya nefreti yoktu. tek istediği şey Yeonjun'u geri getirmekti. Beomgyu'nun nasıl bir psikopat olduğu veya bundan sonra kimleri hedef alıp öldüreceği umrunda bile değildi, hiçbir şey umrunda değildi. her şeyi itiraf ettikten sonra onu polise bile şikayet etmeyi düşünmüyordu.
sadece onun bedeninin nerede olduğunu, nerede öldürüldüğünü bir an önce öğrenmek ve bir an önce onu kendi gözleriyle görüp kucaklamak istiyordu. bu hayaletçilik oyunundan oldukça sıkılmıştı.
"Yeonjun nerede Beomgyu?"
"Yeonjun mu?" dedi Beomgyu, yüzü hafifçe buruşmuştu. fincanına doğru uzandı ve çayını sakince yudumladı. "Yeonjun tuhaf biriydi."
sinirlendi Soobin, insanların Yeonjun hakkında sürekli kötü düşünmesi artık haddinden fazla canını sıkmaya başlamıştı. "nasıl biri olduğuna ben kendim karar veririm, sen yerini söyle."
gülümsedi ve şeffaf gözlüklerini hafifçe geriye gitti Beomgyu, "ondan bu kadar hoşlanan birisini bulduğu için onun adına sevindim."
"ne saçmalıyorsun lan?"
"Yeonjun'un yerini bilmiyorum..." dedi ve duraksadı, "adın neydi?"
"Soobin."
"evet Soobin. Yeonjun benim birkaç kere görüştüğüm birisiydi ama ortadan her kaybolduğunda nereye gidebileceğini bilecek kadar yakın olmadık."
"evine gidebilecek kadar yakın hissetmişsin ama kendini?"
Soobin'in bu kadar gergin ve sinirli oluşunun aksine kekinin ilk çatalını yemeye başlayan Beomgyu epey sakindi, "dağınık insanları sevmem."
"bir insan dağınıktı diye onu öldürür müsün peki Beomgyu?"
yüzündeki sakin ifade anında şaşkınlığa evrilen Beomgyu ağzındaki havuçlu keki çiğnemeyi durdurdu, "ölüm mü?" dedi, "öldü mü?" yutkundu, "Yeonjun öldü mi?"
"Yeonjun aylardır ortalarda yok. günlüğünü okudum ve son sayfalarda hep senden bahsetmiş."
"peki polis ne diyor?"
"bir şey demiyor." dedi. yalan söylemişti, polise gitmeyi herkesten ve her şeyden çok istiyordu ama onlar katili bulsalar bile sonrasında her şey daha zor olacaktı. Soobin Yeonjun'un bedenini alıp öldürüldüğü yere götürmek zorundaydı ve polis bu işe karışırsa bunu yapabilmesinin hiçbir imkanı yoktu.
"polisçilik oynuyorsun yani öyle mi? ailesi ne düşünüyor bu durum hakkında?"
"ne düşünmelerini bekliyorsun?" yanında hissettiği Yeonjun'un bile bastıramadığı siniri bedeninini iyice esir alan Soobin kendini tutmakta o kadar zorlanıyordu ki sandalyesine tutundu.
"ben onun yalnızca birkaç kez görüştüğü ve bir kere evine davet ettiği bir yabancıdan başka bir şey değilim Soobin. üzgünüm ama sana yardımcı olabilecek son kişi bile ben olamam."
güldü Soobin, yalan söylüyordu. yalan söylüyordu. gözünün içine baka baka yalan söylüyordu. Yeonjun'un evine en son gittiğinde gördüklerini düşündü, Beomgyu ona çok dağınıktı demişti ama ev öyle bir düzenliydi, öyle bir temizdi ki ağzı açık kalmıştı.
Yeonjun ve Beomgyu sadece birkaç kez görüşmüş olamazlardı. Beomgyu Yeonjun hakkında hiçbir şey bilmiyor olamazdı çünkü Yeonjun yalnızdı. Yeonjun'un güvenecek kimsesi olmadığı için iki gün tandığı insana bile bütün dertlerini anlatıp rahatlamak isteyecek kadar yalnız birisiydi.
ψ
soobin:
eve gidiyorumyeonjun:
nasıldısoobin:
hayatımda tanıştığım en kasıntı insanyeonjun:
bir şey söyledi mi pekisoobin:
söylemedibirkaç kere görüşmüşsünüz ve bitmiş
hiçbir şeyini bilemezmiş
yalancı herif
bir şeyler saklıyor yeonjun
bir şeyler sakladığı o kadar belli ki sana anlatamam
yeonjun:
sence o mu yaptısoobin:
evetψ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cennet ve küllerin arasında | yeonbin
Fanfiction05*********: kimse var mı soobin: nasıl yani 05*********: oh sonunda kimsin soobin: soobin ben 05*********: nerden buldun bu numarayı soobin: aldım geçen 05*********: sahibi nerdeymiş soobin: inan bana en son merak edeceğim şey buydu ve haliyle...