[29]

1K 199 65
                                    

SELAMLARRRR

.  .  .

tıpkı onun istediği gibi 'bosbol' malzemeli büyük boy bir pizza almış ve her zaman, iki gündür, geldiğimiz parka gelmiştik. hava oldukça güzel olmasına ve belki de buranın en güzel yeşilliğe sahip parkı olmasına rağmen şu an biz ve hemen ilerimizdeki yaşlı çiftten başka kimse yoktu.

"burayı çok sevdim."

söylediklerime bir karşılık gelmeyince kaşları çatık bir şekilde elindeki defteri okuyan Yeonjun'a döndüm, pizzasından büyük bir ısırık alırken söyleniyordu.

"ne kadar kırıcı bir insansın Soobin ya!"

spriteını açıp eline tutuştururken, "ne yaptım yine ya!" diye sitem ettim, defteri okumaya başladığından beri onu hiç tanımıyorken yazdığım mesajlar yüzünden bana kızıyor ve küsüyordu.

"sana korkuyorum diyorum tamam mı," konuşmaya devam etmeden önce elindeki içecekten bir yudum aldı, "sen de bana diyorsun ki şu ana kadar bir şey olmadıysa şimdi de olmaz."

"e sonuç olarak hiçbir şey olmadı öyle değil mi?"

"sus!"

"okuma artık bence sen bu defteri bir tanem, ha?"

bir süre önce bana küsüp benden uzaklaşmak için gidip yaslandığı ağaca doğru yaklaştım ve kafamı omzuna koyup kollarımı bedenine sarmaladım, ben yanına gelince nefes alış ve verişlerinin hızlandığını hissedebiliyordum.

"bir de gidip Taehyun'a aşık oldun Soobin! inanamıyorum sana ya!"

"ya onları ciddiye mi alıyorsun gerçekten Yeonjun?"

sulanmış gözlerini bana çevirdiğinde başımdan tonlarca kaynar suyun akıp gittiğini hissetmiştim. benim için hiçbir önemi olmayan, varlığını bile unuttuğum konuşmalar yüzünden onun canının bu kadar yandığına inanamıyordum.

bütün gücüyle kollarımdan kurtulmaya çalışıyordu ama izin vermeye niyetim yoktu, o yazdıklarım benim için her ne kadar birer boş laftan ibaret olsalar da onun bu kadar ciddiye alabileceğini tahmin etmemiştim.

"bu senin bu kadar basitçe söyleyebildiğin ve sonradan da ciddiye mi aldın gerçekten diyip sıyrılabileceğin bir şey sanırım?"

"ben çoğu zaman yalan söylerim, söylediğim yalanlardan da çoğu zaman sıyrılırım ama o söyleyemiyor." elini aldım ve kalbime götürdüm, onun sıcaklığını hisseden kalbim göğüs kafesime öyle bir saldırmaya başlamıştı ki sanki bedenimden çıkıp onun avcunun arasına girmek istiyormuş gibiydi.

"kalbimin elinde olsa senin avuçlarının arasında yaşamayı benim bedenimde yaşamaya tercih ederdi."

"Taehyun'u görünce de böyle yapardı kesin."

"Tahhyun hiçbir şey yaptırtamaz ona."

gözünde biriken gözyaşlarıyla beraber güldü, "onların isimlerini yanlış yazdığında hep gülerdim."

ellerimi saçlarının arasına daldırdım ve kulağını ısırdım, "kızıyordun ya bana!"

acıyla inledi, "ayıp olmasın diye kızıyordum!"

az önce ısırdığım kulağına minik bir öpücük bıraktığım ve alnımı yanağına yasladım, "o alçakların sana yaptıklarından sonra hala onları mı düşünüyorsun, asıl kıskanması gereken benim sanırım?"

"öldüreceğim onları." güldüm ona, sinirlenince kaşları çizgi film karakterleri gibi oluyordu.

"arafa gönderelim mi onları?" sesim o kadar ciddiyetsizdi ki güldü o da, az önceki sinirinden eser kalmamıştı.

"boş ver, dedemle tanışmalarını istemiyorum."

kahkahalarımız bütün parka yayılırken hala ellerinin arasında tuttuğu deftere baktım ve kollarımı bedeninden ayırdım. "hadi kalk."

"ne oldu?"

"kahve ve lunapak sözü vermişim sana baksana," işaret parmağımla konuşmalarımızı gösteriyordum, "önce güzel birer kahve içelim sonra da lunaparka gidip o gün beraber yapamadığımız her şeyi yapalım, olur mu?"

güldü, "o gün çok fazla rezil oldun öyle değil mi?"

"yani..." elimi saçlarıma götürdüm, bunu ona itiraf etmek biraz zor olacaktı. "ben normalde böyle şeylerden korkarım.... anlarsın ya."

gülmeye başlamasıyla beraber susmuş ve somurtmaya başlamıştım, böyle olacağını biliyordum. "anlatmıyorum ya!"

"tamam tamam!" dudaklarıma birkaç öpücük konudurdu, "söz veriyorum ki gülmeyeceğim, anlat lütfen."

kollarımı göğsümde birleştirdim ve omuz silktim, "sen varsın diye korkmamıştım o gün işte ama... sen kendi dünyandaki aletlerin çalışmadıklarını söylediğinde...."

"ya..." kollarını boynuma dolayıp sıkı sıkı sarılmaya başladı, "benim korkak tavuğum."

"gelmiyorum ya!"

"geleceksin, söz verdin."

"yok, sen git."

"söz verdin!" az önce ona yaptığım gibi, hatta daha güçlü bir şekilde, kulağımı ısırmaya başladığında acıyla inledim.

"tamam, tamam dur!"

"el ele tutuşup atlıkarıncaya da biner miyiz?"

"bineriz."

"pamuk şeker de alacağız öyle değil mi?"

"çocuk gibisin."

kulağımı tekrar ısırmaya başladığında, "alırız!" diye bağırdım, "alacağız!"

.  .  .

cennet ve küllerin arasında | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin