ÖNCELİKLE 10K İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR ETMEK SONRALIKLA GECİKME İÇİN ÇOK ÜZGÜN OLDUĞUMU SÖYLEMEK İSTİYORUM
AFİYET OLSUN
korkma her şey yolunda
-
dakikalardır ilerlediğimiz dümdüz yol gittikçe eskiyor, taşlaşıyor, karanlıklaşıyor ve daralıyordu. elimde durmadan çevirdiğim telefon artık taşıyamayacağım kadar ağırdı.
asla anlam veremediğim şeyler oluyordu. günlerdir... hayır, aylardır.
ben inançsızdım, gözlerimin görmediği hiçbir şeye inanmayan ve asla inanmayacak olan bir insandım ve son zamanlarda yaşanan şeyler benim ciddiye alacağım türden olaylar değildi.
onun varlığının sıcaklığını yanımda hissettiğimde bile bana yalan söylüyor olmasını dinlemiştim çünkü aklım almadı. dokunamadığım veya sesini duyamadığım birinden bu kadar etkilenmek, ona bu kadar değer veriyor olmak... benim aklım bunu almadı.
onu tahmin ettiğimden daha fazla düşünmeyi ve o beni fark edemiyorken bile en ufak bir sıcaklığından onu fark edebilmeyi, onun bütün hayallerini gerçekleştirmek istemeyi ve onu geri getirmenin bu kadar hayati bir mesele haline getirmeyi hiçbir zaman aklım almadı.
ne zaman sıktığımın farkında olmadığım çenemi serbest bıraktım ve deli gibi ağrıyan başım yüzünden gözlerimi sıkı sıkı kapattım, ağlamak istiyordum. o benden daha iyi kalpli biriydi öyle değil mi, her şeyin iyi tarafından bakmayı severdi öyle değil mi? bana yazıp benim gibi ruhsuz ve duygusuz birisinin bile iyi biri olmasını umarak sabırla bekleyecek kadar umut doluydu, bana katlanıp beni kendine aşık edebilecek kadar da güçlüydü hem...
kalbime bir okun saplandığını hissettim, ona aşık olmuştum öyle değil mi? bunu kendime ilk defa itiraf ettiğim için mi bu kadar hızlı atmıştı kalbim yoksa az sonra ona kavuşacağını bildiği için mi?
beni affedebilecekti değil mi, beni affederdi değil mi?
bunca zaman bana katlanmasının tek nedeni oradan kurtulabilmek değildi değil mi, bana gösterdiği kadar iyi biriydi Yeonjun... öyleydi değil mi?
"Soobin..."
yanımdakinin bana seslenmesiyle beraber zaten çatık olan kaşlarım daha da çatıldı ve ona döndüm, "ne var?"
"sen sürebilir misin?"
"beni Yeonjun'u gömdüğünüz yere kadar köpek gibi sen götüreceksin Jaesung."
"ama görmüyorum," diye ağlamaklı bir şekilde mırıldandı ve gözlerini kısa bir süre yoldan ayırıp bana döndü, "yumruk attığın gözüm gittikçe daha da fazla kapanıyor, kaza yapacağız..."
ofladım ve onu dövmüş olmamdan bir kere daha büyük bir pişmanlık duydum, onun uyanmasını beklemek hem çok fazla zaman almıştı hem de yağmura yakalanmak zorunda kalmıştık.
"senin gözünü sikeceğim oğlum, şu iş bir bitsin yemin ederim ki senin gözünü sikeceğim Jaesung!"
arabayı yavaşça kenara çekerken korkakça mırıldandı, "ne yapacağız biz şimdi Soobin, oraya gidince ne olacak?"
"onu oradan çıkaracağız."
"çok uzun zaman oldu Soobin..." derken sesi o kadar çok titriyordu ki neredeyse anlamak imkansızdı ama maalesef ne dediğini de ne demek istediğini de anlamıştım. onu tek parça bulamayız demek istiyordu. çoktan toprağa karışmış, yok olmuştur demek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cennet ve küllerin arasında | yeonbin
Fanfiction05*********: kimse var mı soobin: nasıl yani 05*********: oh sonunda kimsin soobin: soobin ben 05*********: nerden buldun bu numarayı soobin: aldım geçen 05*********: sahibi nerdeymiş soobin: inan bana en son merak edeceğim şey buydu ve haliyle...