1: heartbroken

460 143 34
                                    

Merhaba. Benim adım Berçem ve bunlar da benden okuduğunuz ilk satırlar. Bugün günlerden Cumartesi ve ben onu kaybettim. 3 Temmuz'un şafağında onu kaybettim. Beni bıraktı, gitti. Yapamadım, duramadım. Kendimi durduramadım. O uçurumdan aşağı atlarken, hiç kimseye tutunmadım. Kollarımı kendime sardım, gözlerimi kapattım ve atladım.

Benim hikâyem burada sona ermiş olsa da sizinki... maalesef ki daha yeni başlıyor.

Buraya bir tarih bırakın. ᥫ᭡

1.BÖLÜM: HEARTBROKEN

Kalp kırmak çok kolaydı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




Kalp kırmak çok kolaydı.

Bunu bana en iyi o öğretmişti.

Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp derler ve ben, ayıp etmek isterdim.

Anlaman için başa saracağım.

Son ders zili de nihayetinde çaldığında, hızlıca çantamı sırtlanıp ayaklandım. Bir dakika daha katlanamazdım bu okula, en azından... bugünlük. Kapı çevresindeki insan yığınından kurtulup diğerlerinin aksine sağ tarafta kalan koridora saptım ve adeta depar attım çıkışa.

Müzik dinleme ihtiyacım bir bağımlıymışım gibi nüksettiğinde, çantamın ön gözünden kulaklığımı çıkartmaya çalıştım. Çalıştım, diyorum çünkü bir yığın eşyayla doluydu bölme. Oflayarak elimi en derine uzattım ve sonunda kulaklık olduğunu çözebildiğim nesneyi çıkarmak üzere kavradığımda, önüme bakmayı unutmuş olmalıyım ki biriyle çarpıştım. İrkilerek kafamı kaldırdığımda, onu gördüm. Sayısalcılar arasındaki en gözde, en başarılı çocuğu...

Sayısalcılardan nefret ederdim. Nefretimi başka bir videonun konusu olacak kadar uzun sürerdi anlatmak. Eh, sayısal bölümünde olduğundan ondan da nefret ediyordum. Kuru bir gülümsemeyle, "Pardon," deyip geçip gidecektim ki, kolumu tutmasıyla durdum.

Hadi bakalım, Berçem. Bakalım, bu sefer ne saçmalayacak.

Gözlerimi doğrudan ona çevirdim, ne var dercesine baktığımda sonunda konuşmaya başlamıştı.

"Naber?"

Huh.

"Gitmemi engelleyecek kadar mühim olan sorun yalnızca, naber miydi Emre?"

Durdu, ne var dercesine ellerini kaldırdı. "Evet?"

Gerçekten, siktir git. Yüzüne söylemeyi esasında istediğim buydu. Ama... neyse. Kolumu çekip hızlıca ilerlemeye devam ettim. Başım çatlıyordu ve ona tahammülüm yoktu.

Başıma iş açan kulaklığımı çıkarttım ve fermuarı hızlıca çektim. Yolun geri kalanında yalnızca yürüyecek ve etrafı izleyecektim. Kimse olmadan. Yanımda ve aklımda.

Hafif uykumu bölen, bildirim sesiydi. Saate baktım, saat 7'ydi. Bildirim, bilmiyorum kimdendi. Bilinmeyen.

+90505... : Günaydın. Naber?

dipsiz okyanustaki aptal balığın hikâyesi | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin