11: kabulleniş

142 90 12
                                    

Kolumda hissettiğim birkaç darbe uyanmama sebep oldu.

Neler oluyor?

Uyku mahmurluğunu üzerimden atamadan ağır ağır doğruldum, gözlerimi ovalarken homurdanıyordum. En sonunda şöyle bir bakma sırası geldiğinde etrafa, neye uğradığımı şaşırdım.

Sınıf boştu, herkes gitmişti fakat o vardı. Buradaydı. Karşımda. Ofladım. "Senden kurtulamayacak mıyım ben?"

Elleri ceplerindeydi yine, saçları dağınıktı kravatı gibi. Senin şu umursamazlığın...

Ayağa kalktığımda eteğimi düzelttim hızlıca, sonra da sıramın üzerindeki birkaç ıvır zıvırı çantama yerleştirdim. Dün gece geç saatlere kadar biyoloji konularını ve sorularını bitirmiş, bitkin düşünce de kestirmek istemiştim. O ufak kestirme (!) tamı tamına 5 saat sürmüştü. Gözlerimi açtığımda ise uyku saatimi çoktan ardında bırakan akrep ve yelkovanı görmüştüm. Yaşadığım çöküşün ağırlığıyla vazgeçtim o an her şeyden, en çok da başarısızlık korkumdan.

Sadece bir kerecik ödevini yapmasan, ne olabilir ki Berçem?

İhtimallerin yarattığı huzursuzluk gece boyu uykumu yokladı; sabah olduğunda ve alarm çaldığında, kafam patlayıcı bomba gibiydi. Okula nasıl geldiğimi bile hatırlamıyordum.

Bölük pörçük bir gecenin sabahında, sıranda uyuyakalmış olmalısın Berçem. Harika bir haber!

Çantamı sırtlayıp tekrar önüme, Emre'ye dönüp kollarımı birbirine bağladım. "Sen neden buradasın? Eve gitsene."

Dilini yanağının içinde gezdirdi. Yasak, yasaksın sen. Tuzaksın. Hatta bana tutsaksın.

Yarattığı görüntünün tesirinden kurtulmak için çabalarken yakınımda olması işimi zorlaştırıyordu. Emre, kafamı karıştırıyordu.

"Çıktığını göremeyince sınıfa bakayım dedim."

"Gerçekten sapık olduğunu düşünmeye başlıyorum."

Gülümsedi. "Senin sapığın."

Aval aval suratına baktım. Gözlerimi devirdim, gitmek için kapıya doğru yürüyecektim ki önüme geçip engel oldu.

"Kararını verdin mi?"

"Anlamadım?"

"Ödev konusunda. Gece konuşmuştuk ya."

Şöyle bir baktım yüzüne, siyah saçlarına ve koyu kahve gözlerine.

"Dalga mı geçiyorsun Emre? Cevabım açıklayıcı olmadı mı senin için?"

Cıkladı. "Uyuyakaldığına göre gerçekten sabahlamış olmalısın. Yorucu olmuştur, bu da belki fikrini değiştirmene yardımcı olmuştur diye düşünmüştüm."

Samimiyetten bir hayli uzak gülümsememi sundum ona. "Çok iyi düşünmüşsün. Eve gidip ben de biraz düşüneyim." Kenara itekledikten sonra yanından geçip gittim.

Gözümü açtığım an, kalbim panikle atmaya başladı. Hızlıca telefonu aradım, panikten fark edemediğim için masamın üzerindeki bardağı düşürüp kırdım. Düşüp parçalara ayrılması paniğimi iki katı arttırsa da sonunda telefonumu buldum.

Lanet olsun, neredeyse sabah olmuştu. 4'ü 22 geçiyordu. Ne yapacaktım şimdi ben?! Aklıma aniden Emre'nin teklifi geldi.

Bir yanımda gururum, bir yanımda başarı takıntım vardı. Bir yanım burnunu dikmiş, ne olursa olsun yaptıklarımın sonucuna katlanmam gerektiğini savunuyorken diğer yanım teklifi kabul etmemi tekrarlayıp duruyordu.

Diğer yanımı seçtim.

@bercemfidan: bana yardım et

@bercemfidan: uyanmalısın

@bercemfidan: HEM DE HEMEN

@bercemfidan: teklifini kabul ediyorum

Şimdi rahat bir uyku çekebilirim çünkü bu onun son şansı. Yetişemezse yarına şayet, onu sonsuza dek sileceğimden habersiz. Eh, nasıl olsa iki denklemin sonucu da benim yararıma çıkıyor.

dipsiz okyanustaki aptal balığın hikâyesi | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin