46- Katil

72 10 4
                                    

Yanaklarımı okşayan adama bakarken çekingenlikle dudaklarını araladı,
"Bebeğim?"

"Hımm?" İçimdeki huzur sesime yansıyordu.

"Burdan gidelim mi? Sadece ikimiz, istediğin herhangi bir ülkeye."

Birkaç saniye düşünüp dudaklarımı ıslattım,
"Dönmemek üzere mi?"

Dudağımın kenarını okşarken cevap verdi,
"Sen istediğin zaman döneriz, arkadaşlarımızı ziyarete de geliriz mutlaka. İkimize de iyi gelir diye düşündüğüm için söylüyorum sadece."

Biraz daha düşünüp hafifçe başımı salladım,
"Olur Jongin, gidelim ama önce yapmam gereken bir şey var."

Jackson Wang'dan bahsettiğimin pekâlâ farkındayken gözleri dudaklarıma kaydı,
"Sen ne zaman istersen o zaman gideriz bir tanem."

Aramızda birkaç santim kalışı beni heyecanlandırırken dudaklarım onunkileri bekliyor gibi aralandı, birkaç saniye sonra da gözlerim kapanmış dudaklarımın üstüne dolgun dudaklar kapanmıştı. Sol elim gömleğini sıkarken sağ elimi ensesine çıkarmamla sıkıca belimden kavradı, başını yana çevirip bana daha çok sokulurken inlememek için kendimi zor tuttum.

Birkaç saniye sonra dudaklarımız ayrıldı ama alnını alnıma yasladı,
"Seni çok seviyorum."

Gözlerim hâlâ kapalıyken cevap verdim,
"Seni çok seviyorum Jongin."

*****

*iki hafta sonra*

Eski halime dönmüş sayılırdım, her şey beklediğimden daha hızlı ve daha iyi ilerlemişti. Uzun bir sürenin ardından birini öldürmek için plan yapmıştım ve muhtemelen bu elimi kanına buladığım son kişi olacaktı.

Jackson Wang öldürdüğüm son kişi olacaktı ve artık mesleğimin sadece doktorluk kısmına devam edecektim çünkü diğer kısmı beni fazlasıyla yaralamıştı.

Hemen ardında onun olduğunu bildiğim kapıya baktım, belimde fazlasıyla güçlendirilmiş bir silah vardı, tek bir mermiyle beyni dağılacaktı ve bunu bilmek içimi huzursuz bir huzurla kaplıyordu.

Ölmeyi sonuna kadar hak ediyordu keza kabuslarımın başrolüydü ama bir yanım ona elimi sürmememi söylüyordu.

O yanımı dinlemeyecektim çünkü her an Jackson Wang gelip beni öldürebilir korkusuyla yaşamak istemiyordum.

Belimdeki elin sahibine son kez baktım, boynuma bir öpücük bıraktı.

"Burda olacağım."

Başımı sallayıp derin bir nefes aldım ve kapının kulbunu indirdim, kapıyı kapatıp ona baktım; ilk gördüğüm halinden eser yoktu, zayıflamış ve güçsüzleşmiş gibi görünüyordu.

"Jackson Wang."

Başını kaldırıp bana baktı, yüzünde garip bir tebessüm vardı.

"Do Kyungsoo, iyi görünüyorsun."

"Aynısını senin için söyleyemeyeceğim." Dedim kaşlarım kalkarken.

"Neden geldiğini biliyorum." Dedi yüzündeki hatlar gevşerken.

Aklıma bana yaptıkları gelirken derin bir nefes aldım,
"Tabii ki biliyorsun, o kadar aptal değilsin."

Gülümseyip başını salladı,
"Öyleyse yap, beklemenin anlamı yok."

Tek kaşımı kaldırıp ona doğru eğildim, sesimde alaylı bir tını vardı.
"Beni o eve kapattığında da böyle mi düşünüyordun?"

Gözlerinde gördüğüm korku içimdeki intikam arzusunu daha da alevlendirdi, ona vurmak için can atan parmaklarım karıncalandı.

"Üzgünüm."

Kaşlarımı çattım önce, sonra bir kahkaha döküldü dudaklarımdan.

"Üzgünsün ha?"

Gözlerine bakıp yakasından tuttum,
"Seni ellerimle geberteceğim Jackson.. yemin ederim."

Suratına geçirdiğim yumruktan sonra bağlandığı sandalyeyle birlikte yere yığıldı, üstüne eğilip ardı ardına yumruklar indirdim.

Suratından kanlar akarken elimdeki acıyı hissetmiyordum çünkü içimde müthiş bir intikam mutluluğu vardı.

Onu sürükleyerek odadan çıkarıp herkesin olduğu hole fırlattım, gözleri etrafındakileri tararken Jongin'de durdu, kan tükürdükten hemen sonra konuştu.

"Kazandın."

Jongin kaşlarını çatarken bakışlarını ondan çekmedi, Jackson devam etti.

"Sürünün başındasın artık."

"Hiçbir zaman bunu istemedim Jackson... ama hep öyleydim."

Saçlarından tutup hafifçe havalandırdım onu,
"Böylesine bastırılmış bir egoyla lider olabileceğini düşünmüş müydün hiç?"

Bir kahkaha çıktı kanlar süzülen dudağından,
"Lider? Jongin bir lider mi sence? Seni bulmak için kaç vampiri feda etti haberin var mı?"

Aklıma ona söylediklerim geldi birden: asla Jongin asla benim için başkalarını feda etmeyeceksin.

Gözlerim bir an için ona kaydıktan sonra tekrar Jackson'a eğilip suratına yumruklar atmaya devam ettim,
"Sen beni kaçırmak için kaç vampiri feda ettin?"

Junmyeon'un elinden aldığım bıçakla onu sandalyeye bağlana ipleri kestim ve üstündeki gömleği yırtarak çıkardım, arkasını dönmesini sağlayıp açıkta kalan sırtına baktım.

"Şimdi sana acıyı tattıracağım Jackson.. gerçek acıyı."

Cebimden çıkardığım neşteri sırtına getirirken yüzümde bir gülümseme vardı, o bağırdıkça daha da bastırdım elimin altındaki aleti, o dur dedikçe daha da sert oldum, bana verdiği acının iki katını verdim ona.

Dizlerimi koyduğum yerden kalktığımda sırtında hak ettiği beş harf vardı: Katil.

"Böyle öleceksin Jackson, sırtında hak ettiğin damgayla."

Gözlerinden akan yaşlarla bana baktı, ölümden önceki son dakikalarıydı.

"Yapma, yalvarırım."

Gülümsedim,
"Ben de sana yalvardım, sana günlerce yalvardım. Sana bana yaşattıklarının aynısını yaşatmayı düşündüm aslında, günlerce işkence gör istedim ama ne var biliyor musun? Sen bir dakika bile daha fazla yaşamayı hak etmiyorsun."

Belimdeki silahı çıkarıp ona doğrulttum, kendini geri çekmeye çalışmasını izledim birkaç saniye ve sonra tetiği çektim, bana hayatımın en kötü günlerini yaşatan adamın beyninin dağılışını izledim.

Bitmişti işte, sadece dışardaki savaş değil içimdeki de bitmişti. Rahat bir uyku uyumanın vaktiydi artık, Jongin'le uzaklara gidip mutlu olmanın vakti gelmişti.











İki gün demiştim ama üç gün sürdü, ilham bekledim açıkçası üzgünüm.

Finale geldik resmen...

Oy vermeyi unutmayınnn.

♡.

Kehribar ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin