06

584 47 46
                                    

"Hyung gitmesen? Evde tek kalmak istemiyorum"

Wonwoo dakikalardır kendisine yalvaran bedene bakıp ofladı ve bileğindeki elini tuttu. "Mingyu, evde beni bekleyen karım ve çocuklarım var rahat bırak beni"

"Ne?" Mingyu nihayet Wonwoo'nun bileğini bıraktığında gözlüklü olan nefesini dışarı vermiş ve kendinden uzun olana bakmıştı. "Bazen çok aptal oluyorsun" dedi.

"Gitmeyeceğim tamam" Mingyu sırıtıp topallayarak tekrar salona döndü ve balkona çıktı. Gerisinde bıraktığı beden de peşinden balkona döndü. Nedense saatler geçmek bilmiyordu bir türlü.

Mingyu ile aynı ortamda bulunmak duygularını birbirine karıştırıyordu. Bir mutlu hissediyor bir ağlamak istiyordu.

Mavi saçlarını geriye yatırıp gözlüğünü düzeltti. Boş boş oturup Mingyu'yu izlemek güzel bir fikir gibi gelse bile ağlama isteği kendisini yokluyordu arada.

Arkasına yaslanıp oturduğu yerde yayıldı biraz. Bakışlarını gökyüzüne çevirip dudaklarını araladı. "Neler yapıyorsun konuşmayalı?" diye sordu. Bu adım Mingyu'dan beklediği bir adımdı fakat artık bir önemi yoktu gözünde.

"Her şey aynı" Mingyu'nun söylediği şeyden sonra dudaklarını birbirine bastırdı. "Sen ne yapıyorsun hyung?"

"Seni unutmaya çalışıyorum" demek istedi Wonwoo. "Senden sonra toparlanmaya çalışıyorum" demek istedi ama söylediği tek şey "aynı" kelimesi olmuştu. Halbuki hiçbir şey aynı falan değildi.

Her sabah kalktığında kalbinde bir burukluk hissediyordu Wonwoo. Mingyu'nun güzel gülüşü olmadan uyandığı her sabah cehennemden bir günmüş gibi geliyordu.

"Dans etmeye başlamışsın, Soonyoung hyung söyledi" mırıldanarak onayladı sadece. Başka bir şey konuşmadan sessizce oturdular. Aralarındaki bu tutarsızlık yüzünden konuşamıyorlardı.

Wonwoo'nun çalan telefonu sessizliği bozmuştu. Mavi saçlı olan, telefonunu alıp aramayı açtığında Mingyu onu izlemeye koyulmuştu.

"Efendim Kyun"

"Kyun? Her neyse benim saatim sende mi kalmış? Her yerde arıyorum bulamadım bir türlü"

"Bilmiyorum, en son nereye koymuştun?"

"Duşa girmeden çıkarmıştım"

"Banyoda kalmıştır, şu an evde değilim geçince bakarım olur mu?"

"Olur da neredesin sen?"

"Mingyu'da"

"Ne?"

"Sonra konuşuruz" aramayı kapatıp yanaklarını şişirdiğinde kendisine bakan bedeni fark etmişti. Susmayı seçti yine. Her zaman olduğu gibi sessizce bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Belki de bu yüzden sürekli olarak kendisiyle iç içe kalıyordu Wonwoo.

Birilerine bir şey anlatmaktan çekiniyordu ve bu da yetmezmiş gibi kendi kendine çözüm bularak kurtulmaya çalışıyordu hislerinden. Her ne kadar arkadaşlarına anlatsa dahi içinden geçen her şeyi dürüstçe söyleyemiyordu.

Nefesini dışarı verdi sadece. Gözleri hafiften doluyor aklında belli belirsiz Lana Del Rey şarkısı dolanıyordu.

Mingyu'ya "neden?" diye sormak istiyordu. Tek bir şey, başka bir kelimeye gerek duymadan bunu söylemek istiyordu fakat şu anki durumlarından daha da kötü olacaklarını biliyordu.

Aklındaki Lana şarkısı diline dolandığında ağlamamak adına bakışlarını kaçırıp durdu. Ne kadar başarılı oldu orası bir muammaydı fakat Mingyu bu durumu fark etmişti.

"Hyung, seni zorladıysam özür dilerim. Benimle kalmak istemiyorsan durmana gerek yok" duyduğu şeyle dolmuş gözlerini esmer olana çevirdi.

O an ikisinin de kalbi sızladı sanki. Wonwoo, kendisine bakan kahvelere bakarken eskileri hatırlamış, Mingyu ise daha önce böyle görmediği hyungunun şu an kendisi yüzünden bu halde oluşunun gerçekliği ile ayılmıştı.

Wonwoo zoraki de olsa hafif bir gülümseme sundu. Bu gülümsemesi uzun sürmemiş tekrar gökyüzüne çevirmişti bakışlarını.

"İstemesem zaten giderdim" dedi. Sesi sakin çıkmıştı. "Bazen beni üzen asıl şeyin sen olduğunu hatırlayınca sessiz kalmayı seçiyorum" dedi bir anda. Söylemek istememişti fakat beyni bütün kontrolü ele almış gibiydi. Engel de olmak istemedi Wonwoo.

Kalbi çarpıyordu. O kadar hızlı atıyordu ki sanki sesi kulaklarına geliyordu. Nefesi düzensizleşiyor ve burnu sızlıyordu. Göz pınarlarında halihazırda bekleyen gözyaşları daha da çoğalıyor ve görüşüne engel oluyordu.

"Sensiz geçirdiğim günler, senin yüzünden ağlayarak uyuyakalışlarım, yataktan çıkmak istemediğim sabahlar ve kendime olan kızgınlığım seni her görüşümde ya da anışımda bir tokat gibi çarpıyor yüzüme. Cevapsız kalan "neden"lerim bunlara ek bile değil"

Wonwoo kafasını esmer olana çevirdi. Mingyu üzgün duruyordu. Bakışlarını kucağında duran ellerine dikmiş, azarlanmış bir çocuk misali oturuyordu.

"Senin için ne ifade ettiğimi bilmiyorum" dedi gözlüklü olan. O an bakışları buluştu ikilinin. Mingyu dudaklarını aralayıp "sen benim için en değerli kişisin" demişti. Tabi kim inanırsa artık buna.

"Senin için hiçbir şeyim Mingyu" esmer olan kalbinin acıdığını hissetti o an. Wonwoo'nun titreyen sesi yüzünden ağlamak istiyordu, gerçi gözlüklü olan da farklı sayılmazdı.

Dudaklarından dökülen kelimeler ikisinin de kalbine saplanmıştı fakat bu Wonwoo için bir gerçekti. Mingyu ne kadar değer verirse versin artık hiçbir şeyi eskisi gibi içten hissedemiyordu.

Ama hala aptal gibi onu istiyorum.

"Wonwoo" Mingyu'nun dudaklarından çaresizce dökülen ismi ile kahvelerine baktı. Ağlamak istemiyordu fakat şu an bu pek mümkün gibi durmuyordu.

"Bana dürüst ol Mingyu. Benimle sevgili olma sebebin bu zamana kadar sana karşı beslediğim hislerimin farkında olmandı, değil mi? Senin için sadece öylesine bir şeydim"

Kendisine inanamıyordu Wonwoo. Söylemek istediği şeyler bunlardan farklı olmasa da bunu yapıyor olmak delilikti.

Esmer olana bakıyordu öylece. Mingyu sessizliğini koruyarak büyüğüne baktı. Gözlerinden pişman olduğu anlaşılıyordu fakat söylediği tam tersiydi. "Evet"

Wonwoo, beklediği bir cevap olmasına rağmen hayal kırıklığına uğradı. Umutsuzluğu yüzünde acı bir gülümseme oluştururken gözyaşı tek yanağından aşağı doğru süzüldü usulca.

Gökyüzüne döndü ve nefesini dışarı verdi. "Hevesini aldın ve her şey bitti" diye mırıldandı. Tek taraflı düşünüyordu fakat bu hiç umrunda değildi Wonwoo'nun.

"Öyle değil" dedi Mingyu. "Ya nasıl?"

"Sadece bir şeyleri anlamak istiyordum. Gözümdeki değerini biliyorsun kendi kendine bir şeyler kurup buna inanma. Seni her zaman sevdim Wonwoo"

Bir şey demedi büyük olan. Gökyüzüne bakınmaya devam etti sadece. "Seninle sevgili olmamın nedenim her şeyin farkında olmamdı, evet. Benimle ayrıldıktan sonra ne kadar pislik bir herif olduğumu düşünüp silip at istedim. Beni unutmanı istedim"

"Gerçekten salaksın"

"Eskisi gibi olmayı özledim seninle. Bana aşık olmadığın zamanlara dönmek istiyorum Wonwoo"

"Sana ilk gördüğüm günden beri aşıktım Mingyu" ikisi de sustu bu cümleden sonra. Mingyu, Wonwoo karşısında çaresiz kalışına ofladı ve arkasına yaslandı.

Wonwoo o an içinde beslediği tüm duygulara lanetler okuyordu. Bu kadar şey söylemesine rağmen hala Mingyu'yu seviyor oluşu canını iki katı daha çok yakıyordu.

Oturduğu yerden sakince kalktı ve Mingyu'ya döndü. Esmer olanla bakışlarını buluşturup gözlüğünü düzeltti.

"Bir müddet bir araya gelmesek iyi olur Mingyu"







-
İMDAT

cry for love -minwonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin