•1•

19 1 0
                                    

Yağmur havasız evine girip hırkasını çıkarırken kendi kendine söyleniyordu.
"Yüz elli tane elim mi var sanki benim her sunumu nasıl yetiştirebilirim 4 günde!"

Yağmur Candan. 23 yaşında psikoloji öğrencisi. Ucu ucuna kazandığı bölümün son yılında her hücresini kullanarak hem sunumlarını hazırlıyor hem de vizelere çalışmak için uğraşıyordu. Aynı zamanda yarı zamanlı bir işte de çalıştığı için artık kolunu kaldırmaya dermanı olmasa da hemen 2 odalı evinin banyosuna gidip elini yüzünü yıkadı. Kendine gelip biraz sınava çalışması lazımdı.

"Dayan bakalım yağmur bitti bitecek." Dedi aynadaki yansımasına.

Sarı saçları yağlanmış, göz altları biraz morarmıştı. Üstelik beli de çok ağrıyordu ama bu tempoya alışkın sayılırdı.
Biraz ayaklarını sürüyerek yatak odasına gitti ve sabah yatağının üzerine attığı pijamalarını üzerine geçirdi.
'Tamam.' Dedi kendi kendine. Bir kahve yapıp masa başına oturma vakti.

Zift gibi bir kahveyle birlikte laptopunu alıp tezgahın birkaç metre uzağına koyduğu minik masasına oturdu. Evi o kadar dar ve küçüktü ki hemen hemen hiçbir eşyası olmamasına rağmen hala minicik gözüküyordu.
2 saatlik kronometre ayarladı.
'En az iki saat çalışma vakti.. sonrasını düşünürüz.'

Daldığı makaleden, gelen şangırtıyla kafasını kaldırdı. Gözlüğünü takıp etrafa bakındı. Arka tarafta duvara sabit demirden bir yangın merdiveni vardı ve oraya çıkan kediler sık sık böyle sesler çıkarırdı.

'Yine de bir kontrol edelim.'

Sakince yerinden kalkıp yatak odasına doğru yürüdü. Kapıyı ittirip arkasını kontrol etti. Pencereler de kaplıydı. Zaten sadece gündüzleri açardı. Hemen yanındaki banyo ışığını açtı. Onun da kapısını kontrol etti. Zaten daracık bir alandı şüpheli bir şey yoktu. Tuvalete bakma gereği duymadı çünkü otururken tuvalet kapısı görüş alanında kalıyordu.
Derin bir nefes alarak mutfak ve salonun bir olduğu odaya geri döndü. Etrafta bir şey yoktu. Ama neden gergin hissediyordu?
Titreyen eline kaşlarını çatarak baktı sanki durdurabilecekmiş gibi.

Sandalyesini düzelterek masasına geri oturdu.
Ama görüntü karşısında zorlukla yutkundu. Kalbi göğsünden çıkmak ister gibi atmaya başladı. Çaresizce mutfak tezgahında duran bıçağa baktı. Zihninden düşünceler o kadar hızlı geçiyordu ki..
'Ne yapmalıyım?'
Ağlamalı mıydı, çığlık atmalı? Ya da hızlıca kaçıp bıçağı almalı?
Yağmur hiçbir şey yapamadı. Sadece bilgisayar ekranındaki gülümseyen yansıma karşısında bir damla yaş düşebildi gözünden.

***

Rüyamda kapı zili gibi gelen telefon sesine uyandım ama 3 dakika sonra anca gözlerimi açabildim. Erkan arıyordu. Yine.
Gecenin bir vakti bir polisten gelen aramanın hayırlı en ufak bir tarafı yokken bu aramaların son zamanlarda sıklaşması canımı sıksa da doğrulup telefonu açtım.
"Noldu?"
"Her ne kadar çok kibar olsanızda (!) size de merhaba savcı hanım."
"Erkan saat gecenin.." telefonu uzaklaştırıp saate baktım " dört buçuğu, hatta sabah olmuş ahlak dersi yerine ne olduğunu anlatırsan daha kolay anlaşırız."
Bu mesleğe başladığımdan beri uykulularımın zehir olmasına alışığım tabi ki ama hala uykudan uyandıktan sonraki sinirimi örtbas edemiyorum.
"Merkezde bir cinayet vakası. Yağmur Candan 23 yaşında. Psikoloji öğrencisi tek başına kalıyor. Kalıyormuş. Saat 3.58 de komşusundan ihbar gelmiş ekipler geldiğinde çoktan ölmüş. Ölüm şekli boğulma gibi duruyor ama henüz otopsiye gitmedi. Hemen gelseniz iyi olur adresi mesaj olarak atıcam."
Erkan sözlerini bitirir bitirmez telefonu kapattı.
Erkan Akyol. Mesleğe hemen hemen aynı zamanlarda başladık ve birkaç yıldır birlikte çalışıyoruz. Sert mizaçlı biri ama her vakada ruhundan bir şeyler koptuğunu yüzünden bazen de sözlerinden anlayabiliyorum.
Sanki aynı şey benim için geçerli değilmiş gibi güldüm birden.
İnsanın sinirleri geriliyordu.
Ölümle bu kadar içli dışlı olmayı beklemiyordum savcı olmayı isterken. Aslında ne bekliyordum bende bilmiyorum. Saygı? Statü? Para?
Üst üste 3 yıl hazırlandığım sınavdan sonra istediğim hukuk fakültesinin kapısından girerken aklımdaki şeyler bunlardı. Topuklu ayakkabılarımla adliye koridorlarını arşınlamayı hayal ediyordum. Ama şansız insanların iddianamelerini de benim hazırlayacağımı düşünmemiştim. Gerçi bu işi benim yerime yapabilecek insanlar da elbetteki var ama eğer onlara yaptıracaksam o kadar okumamdaki amaç ne değil mi?

Yataktan kalkıp yanımda uzanan kedimin başını okşadım. Gece falan dinlemiyordu meslek, aceleyle siyah ütülü bir takım çıkardım dolaptan ardından da siyah bir gömlek. Saçlarımı toplayıp birkaç saat önce kapı önüne attığım topuklu ayakkabılarımı giydim.
Araba anahtarlarını ve telefonumu alıp Erkan'ın attığı adresi kontrol ettim 25 dakikalık mesafe gibi duruyordu ama yollar boşken 15 dakika içinde orada olurum gibi geldi.
Hızla otoparka doğru yürüdüm asansörden çıkıp. Arabam en köşede beni bekliyordu.
Torpido gözündeki silahı kontrol ettim. Başvurum üzerinde devlet tarafından verilmişti. Etraftaki tehlikeli sanıklar yüzünden paranoya yapmamı bir nebze engelliyordu.

Olay yerine tahmin ettiğim gibi 15-16 dakika içinde geldim. Tüm binanın ışıkları yanmıştı. Gördüğüm kadarıyla binanın yan tarafındaki arazi boştu en üst kattan aşağıya kadar uzanan bir yangın merdiveni vardı. Üç polis aracı mahalleye girişi kapattığı için arabamı biraz daha dışarı park edip binaya doğru yürüdüm.
"Savcı hanım lütfen eldiven takın ve hiçbir şeye dokunmayın."
"Biliyorum,biliyorum." Diyerek olay yeri inceleme görevlisinin elinden mavi eldivenleri aldım.
"Erkan komiserim yukarda sizi bekliyor."
Üniformalı polise kafamı sallayarak binaya girdim.
Genel olarak üniversite öğrencilerinin kaldığı dar, insanda bunalım yaratacak cinsten bir binaydı. Eski demir parmaklıklara dokunmadan sakin adımlarla yukarı çıktım. Kan kokusu almıyordum.
'Güzel.' Diye geçirdim içimden. Sanki kan olmaması ortada bir ölüm olduğu gerçeğini değiştiriyormuş gibi.

Etrafta beyaz kıyafetleriyle parmak izi kontrolü yapan 3 olay yeri inceleme görevlisi vardı. Erkan ellerini beline koymuş yere bakıyordu bense masadan dolayı baktığı yeri göremiyordum. Derin bir nefes alarak içeri girdim. Hiçbir zaman kolaylaşmıyordu gerçekten bu olay.

Beni görünce kafasını kaldırdı.
"Bu kadar çabuk gelmeni beklemiyordum."
"Emir o yöndeydi." Diyerek sert bir cevap verdim. Sonuçta çabuk gel deyip suratıma telefonu kapatmıştı.

Birkaç adımda yanına gelip ceset olduğunu tahmin ettiğim yere baktım. Sekiz yıllık deneyimlerimin bana asla göstermediği bir manzaraydı.

"Erkan.." dedim güçlükle "N'olmuş burda?"

0 NOKTASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin